Hukuk yargılamalarında bilirkişi
incelemesi, teknik veya özel uzmanlık gerektiren konularda mahkemeye
yardımcı olan önemli bir kurumdur. Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nın
266. maddesi ve Bilirkişilik Yönetmeliği’nin 55. maddesi, yargılamada
hangi hallerde bilirkişiye başvurulabileceğini ve bilirkişi raporlarının nasıl
hazırlanacağını ayrıntılı olarak düzenlemektedir. Bu yazıda HMK m.266 kapsamında
bilirkişi müessesesinin şartları ele alınacak; bilirkişi raporlarının içeriği
ve sınırlamaları üzerinde durulacak; Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi
kararlarından örneklerle uygulamadaki içtihatlara değinilecektir. Ayrıca
uygulamada karşılaşılan sorunlar tartışılacak ve bu sorunlara yönelik çözüm
önerileri sunulacaktır. Konu teknik hukukî terminolojiye uygun ancak anlaşılır
bir dille aktarılacak, hukuk uygulayıcıları ve vatandaşlar için yol gösterici
bilgiler verilecektir.
HMK
m.266, hukuk yargılamasında ne zaman bilirkişiye
başvurulabileceğini açıkça belirler. Kanun hükmüne göre mahkeme, çözümü
hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, resen veya
taraflardan birinin talebiyle bilirkişinin oy ve görüşüne başvurabilir[1].
Bu kural, hakimin çözebileceği konularda bilirkişiye gitmeyi yasaklar: “Genel
bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle
çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.”[1]
Yani uyuşmazlığın çözümü için hakim zaten genel yaşam deneyimi veya hukuk
bilgisi sayesinde sonuca varabiliyorsa, bilirkişi desteğine ihtiyaç yoktur[2][3].
Nitekim HMK’nın gerekçesinde vurgulandığı üzere, hukukî sorunların en yetkin
bilirkişisi hakimin kendisidir[4].
Hakim, kanunu re’sen uygulamak ve olaya tatbik etmekle yükümlüdür; dolayısıyla
hukuk kuralının yorumlanması veya uygulanması gibi konular asla bilirkişiye
havale edilmemelidir[5][6].
Bu ilke, Anayasa m.138’deki “hakim bağımsızlığı” ve hukukun
uygulanmasının münhasıran hakime ait olduğu yönündeki prensiple de uyum
içindedir[4].
HMK m.266’ya 2016 yılında 6754 sayılı Kanun’la eklenen bir cümle, hukuk
öğrenimi görmüş kişilerin bilirkişilik yapmasına sınırlama getirmiştir. “Hukuk
öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu
belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.” şeklindeki hüküm
ile, sırf hukuk bilgisi nedeniyle bir kimsenin bilirkişi tayin edilmesi
engellenmiştir[1].
Bu düzenleme, bilirkişinin görevinin hukuka dair değerlendirme yapmak
olmadığını vurgular niteliktedir. Örneğin, bir avukat veya hâkim, tıp veya
mühendislik gibi başka bir alanda özel uzmanlığı yoksa, teknik bir konu
dışındaki davada bilirkişi olarak görevlendirilemez. Amaç, bilirkişinin
uzmanlık alanının hukuk bilimi dışında olmasını sağlamaktır[7][8].
Zira bilirkişi, hakimin sahip olmadığı özel ve teknik bilgiyi mahkemeye sunan
üçüncü kişidir; hukuki bilgi zaten hakimde bulunduğundan, salt hukuk bilgisi
için bilirkişiye gerek yoktur.
Bilirkişiye başvurma kararı, HMK’ya göre
mahkemenin takdirindedir. Hakim, tarafların talebi olmasa bile teknik bir
mesele görürse resen bilirkişi atayabilir[9].
Tersi durumda, bir taraf bilirkişi talep etse dahi konu hakimin genel bilgi
veya hukuki bilgisiyle çözülebilir nitelikteyse, hakim talebi reddetmelidir.
Yargıtay içtihatları da bu prensibi doğrulamaktadır. Örneğin, Yargıtay Hukuk
Genel Kurulu, zamanaşımı def’inin değerlendirilmesi için bilirkişi incelemesi
yapılmasının gerekmediğini, bunun hakim tarafından çözümlenebilecek hukuki bir
mesele olduğunu vurgulamıştır[10][11].
Somut bir davada, yerel mahkeme bozma kararına uyarak zamanaşımı konusunda
bilirkişi ücreti yatırılmasını istemiş; ücret yatırılmayınca zamanaşımı
savunmasını yine değerlendirmemişti. Yargıtay, HMK 266’daki “hakimlik
mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenebilen konularda bilirkişiye
başvurulmaz” kuralına atıf yaparak, zamanaşımı değerlendirmesinin özel
teknik bilgi gerektirmediğini, mahkemenin bu konuda bizzat karar vermesi
gerektiğini belirtmiştir[10][11].
Bu eksik uygulama nedeniyle karar ikinci kez bozulmuştur. Görüldüğü gibi,
mahkeme hukuki bir sorunu bilirkişiye havale edemez; aksi halde usul hatası
meydana gelir.
Öte yandan, uyuşmazlık çözümü özel veya teknik bilgi
gerektiriyorsa bilirkişi incelemesi yapılması hem kanuni bir gereklilik hem de
sağlıklı bir yargılama için zorunluluktur. Bilirkişi; tıp, mühendislik, finans,
trafik analizi, muhasebe gibi çeşitli uzmanlık alanlarında hakimin bilmediği
konularda görüş bildirir. HMK m.266/1 uyarınca şartları oluştuğunda bilirkişi
tayini, hakkaniyetli karar için önem taşır. Nitekim Yargıtay, teknik uzmanlık
gerektiren hususlarda bilirkişi raporu alınmadan karar verilmesini “eksik
inceleme” sayarak sıkça bozma gerekçesi yapmaktadır[12][13].
Örneğin, trafik kazasından doğan tazminat davalarında zararın miktarının
hesaplanması veya kusur oranlarının belirlenmesi genellikle özel
bilgi gerektirir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, bir kararında hakem heyetinin
(sigorta tahkiminde) bilirkişi almaksızın, kendi bünyesindeki bir hakemin
bilgisiyle tazminat hesabı yapmasını doğru bulmamış; HMK 266 gereği uzman
bilirkişiden rapor alınıp taraflara tebliğ edildikten sonra karar verilmesi
gerekirken bunun yapılmamasını usule aykırı bulmuştur[12][13].
Bir başka olayda Yargıtay, sadece trafik polisinin düzenlediği kaza tespit
tutanağına dayanarak hüküm kurulmasını yeterli görmemiş; kazada tarafların
kusur durumunu belirlemek için mutlaka uzman bir bilirkişi raporu alınmasını
şart koşmuştur[14][15].
Benzer şekilde, araç hasar bedelinin faturaya dayanılarak hükme bağlanması da
eleştirilmiş; uzman makine mühendisi bilirkişi aracılığıyla gerçek hasar
tutarı belirlenmeden karar verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur[16][17].
Bu içtihatlar, teknik gerektiren konularda bilirkişiye başvurmanın ne denli
önemli olduğunu gösterir. Danıştay da idari yargıda aynı yaklaşımı
benimsemektedir: Örneğin imar planlarının iptali davalarında çevresel etkilerin
veya mühendislik değerlendirmelerinin gerekli olduğu durumlarda, bilirkişi
incelemesi yapılmadan karar verilmesini “eksik inceleme” sayarak bozma kararı
vermektedir[18][19].
Danıştay 10. Dairesi’nin kararlarında, yol güzergâhı, çevre etkisi, teknik
standartlara uygunluk gibi konular teknik bilgi gerektirdiğinden, mahallinde
keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiği özellikle vurgulanmıştır[20][21].
Özetle, HMK m.266’nın temel kriteri şudur: Hakim, hukuki
bilgi veya genel hayat tecrübesi ile çözemeyeceği, özel uzmanlık isteyen
konularda bilirkişiye başvurabilir; fakat sırf hukuk bilgisinin uygulanması
gereken veya hakimce anlaşılabilecek konularda bilirkişiye başvuramaz. Bu
denge, adil yargılanma hakkının da bir parçasıdır. Gerektiğinde bilirkişi
kullanmak hakimin gerçeğe ulaşmasını sağlarken, gereksiz yere bilirkişiye
başvurmamak yargılamayı hızlandırır ve hakimin sorumluluğunu muhafaza eder.
Bilirkişi
incelemesi sonucunda bilirkişi raporu düzenlenir. 3 Ağustos 2017
tarihli Bilirkişilik Yönetmeliği’nin 55. maddesi, bilirkişi raporunda
bulunması gereken unsurları tek tek saymıştır. Buna göre raporda şu bilgiler
yer almalıdır[22][23]:
·
Görevlendirmeyi yapan merci (mahkeme ya da savcılık vb.),
·
Dosya numarası ve yargılamanın taraflarının kimlik bilgileri,
·
Bilirkişinin görevlendirildiği
konular ve incelemenin kapsamı,
·
İncelenmesi istenen maddi
unsurlar (olay, delil veya evraklar),
·
Uygulanan inceleme yöntemi (nasıl bir analiz yapıldığı),
·
Bilimsel ve teknik dayanaklar (yararlanılan uzmanlık bilgisi, literatür, standartlar),
·
Gerekçeli sonuç (bilirkişinin ulaştığı sonuç ve bunun detaylı gerekçesi),
·
Raporun tarihi ve bilirkişinin imzası (birden fazla bilirkişi varsa her
birinin ayrı imzası).
Bilirkişi
bir heyet halinde görevlendirilmişse ve farklı görüşler oluşmuşsa,
bunlar raporda ayrı ayrı açıklanmalı veya ayrı raporlar halinde sunulmalıdır[24].
Rapor, dayandığı maddi bulguları ve belgeleri ekler halinde içerebilir;
örneğin keşif sırasında çekilen fotoğraflar, ölçüm sonuçları, haritalar,
çizimler, hesap tabloları rapora eklenerek sonuçların görsel ve nesnel
dayanakları gösterilir[25].
Bilirkişi raporunun en önemli unsuru, gerekçeli değerlendirme
kısmıdır. Yönetmelik m.55, bilirkişinin incelediği vakıalar ile ulaştığı
sonuçlar arasındaki bağlantıyı kurmasını ve bilimsel-teknik verilerle
gerekçelendirmesini şart koşar. Yargıtay da raporun gerekçeli olmasına büyük
önem atfetmektedir: “Bilirkişi raporu, somut bilgi ve belgeye dayanan
gerekçe ihtiva etmeli, bilimsel verilere uygun özel nedenleri göstermelidir.
Ancak bu şekilde hazırlanmış rapor Yargıtay denetimine elverişli olup hükme
esas alınabilir.”[26][27].
Eğer rapor dayanaklarını ve mantığını açıklamadan salt sonuç bildiriyorsa, üst
mahkeme incelemesinde raporun yetersiz bulunma ihtimali yüksektir[27][28].
Bu nedenle bilirkişi, yalnız kanaatini değil, o kanaate hangi bulgularla ve
nasıl ulaştığını raporda ortaya koymalıdır. Örneğin, bir mühendislik bilirkişi
raporu binada kusur tespiti yapıyorsa, hangi hesapları yaptığı, hangi
standartlara göre değerlendirdiği, hangi bulguları saptadığı açıklanmalıdır.
Bilirkişi raporunun sınırları konusunda en
kritik kural, bilirkişinin hukuki değerlendirme yapamayacağıdır. Hem
Bilirkişilik Kanunu (6754) m.3/2’de hem de Yönetmelik m.55/4’te bu husus açıkça
düzenlenmiştir: “Bilirkişi, raporunda ve sözlü açıklamaları sırasında çözümü
uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama
yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz.”[29][30].
Bu kural, HMK 266’daki ilkeyi rapor düzeyinde tekrar eder. Yani bilirkişi,
kendisine sorulan teknik soruların dışına çıkıp davanın hukuki sonucuna dair
yorum getiremez. Örneğin: Bir trafik kazası davasında bilirkişi,
tarafların hızlarını, fren izlerini, kurallara uyup uymadıklarını teknik olarak
tespit edebilir; ancak “şu taraf %80 kusurludur” şeklinde kusurun hukukî
oranını belirleyemez. Kusur oranı nihai olarak hakimin normatif takdirine
tabidir[31][2].
Nitekim 6 Şubat 2023 depremleri sonrası ceza soruşturmalarında bazı
bilirkişilerin şüpheliler hakkında kusur oranı belirtmesi eleştirilmiş; bu
davranışın bilirkişinin hakimin yerine geçmesi anlamına geldiği ifade
edilmiştir[31][32]. Yönetmelik
m.5’te de temel ilke olarak bilirkişi, görevinin sınırlarını aşmamalı,
hukukî değerlendirme yapmamalıdır[33][34].
Hatta Adalet Bakanlığı’nın yayımladığı 2020 tarihli “Bilirkişilerin Uyacağı
Rehber İlkeler”de de aynı vurgu yinelenmiştir: Bilirkişi, tereddüt ettiği
hallerde hukuki konuların kapsamını hakimden açıklamasını istemeli, asla
kendisi hukukî nitelendirme yapmamalıdır[35].
Uygulamada bazen bilirkişilerin bu sınırı aştığı görülmektedir. Örneğin
tıbbi malpraktis davalarında bilirkişiler, tıbbi ihmalin bulunup bulunmadığı
konusunda görüş vermelidir; ancak “doktor kusurludur, tazminat ödemelidir”
şeklinde hüküm sonucunu çağrıştıran ifadeler kullanmamalıdır. Yargıtay,
bilirkişinin hukuka dair yorum içeren kısımlarını dikkate almamakta ve hakimin
kendi değerlendirmesini yapması gerektiğini belirtmektedir. HMK 279/4 de
bu ilkeyi kanun düzeyinde ortaya koyar: “Bilirkişi, raporunda ve sözlü
açıklamalarında çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren konular
dışında açıklama yapamaz; hakim tarafından yapılması gereken hukuki
nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz.”[36].
Dolayısıyla bilirkişi raporunda, yalnızca teknik tespit ve görüşlere yer
verilmeli; “dava kabul edilmelidir”, “sözleşme feshedilmiş sayılır” gibi hüküm
kısmına veya hukuki sorumluluğa dair değerlendirmeler yapılmamalıdır.
Bilirkişinin tarafsızlığı ve özen yükümlülüğü
de rapor içeriğine yansır. Yönetmelik, bilirkişinin bağımsız, tarafsız ve
objektif olması gerektiğini, raporu görevini kötüye kullanmadan, bilimsel
doğrulukla hazırlaması gerektiğini vurgular. Rapor hazırlanırken sır saklama
yükümlülüğü, incelenen dosya kapsamına sadakat ve görev süresine
riayet gibi etik kurallar da bilirkişiyi bağlar (Yön. m.5, m.8). Tüm bu
kurallar, raporun güvenilirliğini ve yargılamaya katkısını artırmayı
amaçlamaktadır.
Son olarak, rapor tamamlandığında usulen taraflara tebliğ edilir ve
taraflar rapor hakkında görüş bildirme/itiraz hakkına sahiptir. HMK m.281,
taraflara raporun tebliğinden itibaren 2 hafta içinde itiraz veya ek rapor
talebi imkânı tanır. Taraflar, raporda eksik gördükleri hususların
tamamlattırılmasını veya belirsiz noktaların açıklanmasını mahkemeden
isteyebilirler[37][38].
Hakim de gerekli görürse bilirkişiden ek rapor isteyebilir ya da yeni sorular
yönelterek açıklık getirmesini sağlayabilir[39][40].
Eğer rapor yetersizse, mahkeme bir başka bilirkişi atayarak yeni bir rapor da
alabilir[40][41].
Tüm bu mekanizmalar, bilirkişi raporunun denetlenmesini ve mümkün olduğunca
gerçeğe uygun hale getirilmesini sağlar. Anayasa Mahkemesi de, adil
yargılanma hakkı kapsamında bilirkişi raporlarına erişim ve itiraz
imkanının sağlanmasına özel önem vermiştir. Örneğin, Murat Yasan bireysel
başvurusunda, hükme esas alınan bilirkişi raporunun davacıya tebliğ edilmeden
karar verilmesi, AYM tarafından “silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkelerinin ihlali” olarak değerlendirilmiştir[42][43].
Anayasa Mahkemesi, yargılamanın hiçbir aşamasında raporu görme ve itiraz etme
imkanı bulamayan tarafın savunma hakkının zedelendiğine karar vermiştir[42][44].
Bu nedenle, bilirkişi raporları mutlaka taraflara bildirilip tartışma imkanı
tanınmalı, aksi halde adil yargılanma hakkı ihlali gündeme gelebilecektir.
Yargıtay
ve Danıştay’ın içtihatları, bilirkişi kurumunun doğru uygulanmasına yönelik
önemli prensipler ortaya koymuştur. Bazı dikkat çekici yargı kararları şu
şekilde özetlenebilir:
Yukarıdaki
içtihatlar ışığında, uygulamada ideal olan, HMK m.266 ilkesine tam riayet
ederek ne eksik ne de fazla bilirkişi kullanmak, kullanılınca da doğru
uzmanı seçmek, raporu usulünce tartışmak ve hakimin nihai
değerlendirme sorumluluğunu korumasıdır.
Bilirkişi
kurumunun uygulanmasında, mevzuattaki ilke ve kurallara rağmen çeşitli pratik
sorunlar yaşanmaktadır. İşte uygulamada sıkça karşılaşılan problemler:
Yukarıdaki sorunlara karşı,
bilirkişilik müessesesinin sağlıklı işlemesi adına bazı çözüm önerileri
geliştirilebilir:
HMK m.266 ve Bilirkişilik Yönetmeliği
m.55 çerçevesinde, hukuk yargılamasında bilirkişi kurumu hem kaçınılmaz hem
de sınırlı bir araçtır. Hakim, hukuk bilgisinin yeterli olmadığı teknik
konularda bilirkişinin aydınlatıcı görüşüyle gerçeğe ulaşır; ancak hiçbir zaman
yargı yetkisini bilirkişiye devretmez. Bilirkişi raporları, içerik ve biçim
olarak belirli standartlara uygun olmalı, sadece uzmanlık alanındaki sorulara
cevap içermeli ve güçlü bir gerekçeye dayanmalıdır. Uygulamada karşılaşılan
sorunlar, büyük ölçüde bu ilke ve standartlardan sapıldığında ortaya
çıkmaktadır. Yargıtay ve Danıştay içtihatları, doğru uygulamanın
sınırlarını çizerken; Anayasa Mahkemesi kararları da adil yargılanma
perspektifinden süreci dengelemektedir. Tüm aktörler – hakimler, bilirkişiler
ve avukatlar – bilirkişi müessesesinin amacını ve sınırlarını doğru kavrayıp
uyguladığında, yargılamalar hem daha hızlı hem daha adil olacaktır. Bu sebeple
bilirkişiye yalnızca gerçekten ihtiyaç duyulan hallerde başvurulmalı;
başvurulduğunda da doğru uzman seçimi, raporun titizlikle hazırlanması ve
etkin denetlenmesi sağlanmalıdır. Son tahlilde, “hukukî sorunların en
yetkin bilirkişisi hâkimin kendisi” olduğu unutulmamalı[4]; bilirkişi ise hakimin bilmediği özel
alanlarda gözü kulağı olan yardımcı konumunda kalmalıdır. Böylece bilirkişi
müessesesi yerinde ve ölçülü kullanıldığında, yargıya güveni ve kararların
isabetini artıran vazgeçilmez bir unsur olmaya devam edecektir.
1.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu (HMK) – m.266-287 (Bilirkişi incelemesi ile
ilgili hükümler)[1][4].
2.
6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu – Özellikle m.3 (bilirkişinin görev sınırları) ve ilgili maddeler[29].
3.
Bilirkişilik Yönetmeliği (2017) – m.55 (bilirkişi raporunun içeriği) ve diğer ilgili maddeler[22][60].
4.
Yargıtay Kararları:
5.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 2024/50
E., 2024/1072 K. (Teknik bilgi gerektiren tazminat hesabı için bilirkişi
zorunluluğu)[12][13].
6.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi,
2021/20996 E., 2023/1854 K. (Trafik kazası kusur oranı – polis tutanağı yeterli
olmaz, bilirkişi raporu alınmalıdır)[14][15].
7.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
2016/19189 E., 2017/10281 K. (Trafik kazasında hasar miktarı – fatura yerine
bilirkişi hesaplaması gereği)[16][17].
8.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi,
2015/7138 E., 2018/1105 K. (Ecrimisil davasında zamanaşımı def’inin bilirkişiye
bırakılmaması gerektiği)[10][11].
9.
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi,
2019/655 E., 2019/3667 K. (Bilirkişi heyetinde doğru uzmanların bulunmaması ve
eksik inceleme nedeniyle bozma)[49][51].
10. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2021/535 E., 2023/266 K. (Hukuki
nitelendirme hakime aittir; alacak temliki konusunda bilirkişi görüşü alınamaz)[47][48].
11. Danıştay Kararları:
12. Danıştay 10. Daire, 2013/885 E., 2015/2981 K. (Turistik yol planı
iptali – çevresel etkiler teknik konudur, bilirkişi incelemesi yapılmadan karar
verilmesi bozma sebebi)[20][45].
13. Danıştay 10. Daire, 2012/6591 E., 2013/818 K. (Yol güzergah değişikliği
– teknik değerlendirme gereği, bilirkişi incelemesi zorunlu)[21][19].
14. Danıştay 6. Daire, 2017/856 E., 2021/4755 K. (Otopark alanının parka çevrilmesi – imar planı kamu yararı değerlendirmesi teknik konudur, bilirkişi yapılmalıdır)[61]. (Karar sayıları makalede belirtilen [3] nolu dipnotta yer almaktadır.)
15. Anayasa Mahkemesi Kararları:
16. Murat Yasan kararı (B. No: 2015/6802,
8/1/2020) – Hükme esas alınan bilirkişi raporunun tebliğ edilmemesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali (silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkeleri)[42][43].
17. Mehmet Çelikkıran kararı (B. No: 2013/9648, 20/1/2016) – Bilirkişi
raporlarına itiraz hakkı bağlamında adil yargılanma (kararda, derece
mahkemelerinin delil takdir yetkisine vurgu yapılmıştır)[54][57]. (AYM kararlarının özetlerine
Anayasa Mahkemesi’nin resmi web sitesindeki basın duyurularından ulaşılabilir.)
18. Doktrinel Kaynaklar:
19. HMK m.266 Gerekçesi, Adalet Komisyonu Raporu –
Hakimin hukuki konularda bilirkişiye gidemeyeceğine dair açıklamalar[4].
20. Ömer Buğra Alihocagil, “Medeni Usul Hukukunda Bilirkişi
Raporunun Hazırlanması ve İtirazı”, EBYÜ Hukuk Fak. Dergisi, C. XXII,
S.3-4, 2018 – Bilirkişi raporunun önemi, hukuki niteliği ve Yargıtay kararları
ışığında değerlendirme.
21. Hakan Pekcanıtez vd., Medeni Usul Hukuku
(15. Bası, 2017) – Bilirkişi konusunda genel açıklamalar ve doktrindeki
tanımlar (Oğuz Atalay’ın “Bilirkişi” bölümü)[62][63].
22. Bilirkişilik Daire Başkanlığı, Bilirkişilik
Rehber İlkeleri ve Rapor Standartları (2020) – Bilirkişilerin uyması
gereken etik ve teknik ilkeleri belirleyen kılavuz[35].
(Yukarıdaki kaynaklar, ilgili
kanun maddeleri, yönetmelik hükümleri, yargı kararları ve doktriner görüşleri
içermektedir. HMK ve Yönetmelik metinleri için T.C. Mevzuat Bilgi Sistemi;
Yargıtay ve Danıştay kararları için ilgili derleme eserler ve resmi yayınlar;
AYM kararları için Resmi Gazete ve Anayasa Mahkemesi veri tabanı; doktrin için
belirtilen yayınlar incelenebilir.)
[1] [4] [5] [6] [10] [11] [12] [13] [14] [15] [16] [17] [26] [27] [28] [39] [40] [41] [46] [53] HMK Madde 266 Bilirkişiye Başvurulmasını Gerektiren Hâller
[2] [3] [8] [9] [29] [30] [31] [32] [35] Bilirkişiler Hâkim Yerine
Geçemez, Kusur ve Oranını Belirleyemez!
[7] [47] [48] [49] [50] [51] [52] HMK Madde 266 Bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller - Avukat Murat
ÖCAL
[18] [19] [20] [21] [45] [61] İdari Yargılamada Özel veya Teknik Bilgiyi Gerektiren Hallerde
Bilirkişi İncelemesi Yaptırılmadan Karar Verilmesinin Sonuçları | Gün +
Partners
[22] [23] [24] [25] [33] [34] [58] [59] [60] Bilirkişilik Yönetmeliği
[36] [37] [38] Bilirkişilik ve Bilirkişi Raporu Yazma Yöntemi – LEGAL BLOG
https://legal.com.tr/blog/ceza-muhakemesi-hukuku/bilirkisilik-ve-bilirkisi-raporu-yazma-yontemi/
[42] [43] [44] Hükme Esas Alınan Bilirkişi Raporunun Tebliğ Edilmemesi Nedeniyle Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edilmesi | Anayasa Mahkemesi
[54] Adil Yargılanma Hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler)
[55] [57] Açıkça Dayanaktan Yoksunluk - Anayasa Mahkemesi
[56] "eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak hüküm ...