Bilirkişi İncelemesine ve Uzman Görüşüne Başvurma Şartları Sorunlar ve Çözüm Önerileri

HMK 266 ve Bilirkişi Raporları: Uzman Görüşüne Başvurma Şartları, Sorunlar ve Çözüm Önerileri

Giriş

Hukuk yargılamalarında bilirkişi incelemesi, teknik veya özel uzmanlık gerektiren konularda mahkemeye yardımcı olan önemli bir kurumdur. Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nın 266. maddesi ve Bilirkişilik Yönetmeliği’nin 55. maddesi, yargılamada hangi hallerde bilirkişiye başvurulabileceğini ve bilirkişi raporlarının nasıl hazırlanacağını ayrıntılı olarak düzenlemektedir. Bu yazıda HMK m.266 kapsamında bilirkişi müessesesinin şartları ele alınacak; bilirkişi raporlarının içeriği ve sınırlamaları üzerinde durulacak; Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi kararlarından örneklerle uygulamadaki içtihatlara değinilecektir. Ayrıca uygulamada karşılaşılan sorunlar tartışılacak ve bu sorunlara yönelik çözüm önerileri sunulacaktır. Konu teknik hukukî terminolojiye uygun ancak anlaşılır bir dille aktarılacak, hukuk uygulayıcıları ve vatandaşlar için yol gösterici bilgiler verilecektir.

HMK m.266: Bilirkişiye Başvurulmasının Şartları

HMK m.266, hukuk yargılamasında ne zaman bilirkişiye başvurulabileceğini açıkça belirler. Kanun hükmüne göre mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, resen veya taraflardan birinin talebiyle bilirkişinin oy ve görüşüne başvurabilir[1]. Bu kural, hakimin çözebileceği konularda bilirkişiye gitmeyi yasaklar: “Genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.”[1] Yani uyuşmazlığın çözümü için hakim zaten genel yaşam deneyimi veya hukuk bilgisi sayesinde sonuca varabiliyorsa, bilirkişi desteğine ihtiyaç yoktur[2][3]. Nitekim HMK’nın gerekçesinde vurgulandığı üzere, hukukî sorunların en yetkin bilirkişisi hakimin kendisidir[4]. Hakim, kanunu re’sen uygulamak ve olaya tatbik etmekle yükümlüdür; dolayısıyla hukuk kuralının yorumlanması veya uygulanması gibi konular asla bilirkişiye havale edilmemelidir[5][6]. Bu ilke, Anayasa m.138’deki “hakim bağımsızlığı” ve hukukun uygulanmasının münhasıran hakime ait olduğu yönündeki prensiple de uyum içindedir[4].

HMK m.266’ya 2016 yılında 6754 sayılı Kanun’la eklenen bir cümle, hukuk öğrenimi görmüş kişilerin bilirkişilik yapmasına sınırlama getirmiştir. “Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.” şeklindeki hüküm ile, sırf hukuk bilgisi nedeniyle bir kimsenin bilirkişi tayin edilmesi engellenmiştir[1]. Bu düzenleme, bilirkişinin görevinin hukuka dair değerlendirme yapmak olmadığını vurgular niteliktedir. Örneğin, bir avukat veya hâkim, tıp veya mühendislik gibi başka bir alanda özel uzmanlığı yoksa, teknik bir konu dışındaki davada bilirkişi olarak görevlendirilemez. Amaç, bilirkişinin uzmanlık alanının hukuk bilimi dışında olmasını sağlamaktır[7][8]. Zira bilirkişi, hakimin sahip olmadığı özel ve teknik bilgiyi mahkemeye sunan üçüncü kişidir; hukuki bilgi zaten hakimde bulunduğundan, salt hukuk bilgisi için bilirkişiye gerek yoktur.

Bilirkişiye başvurma kararı, HMK’ya göre mahkemenin takdirindedir. Hakim, tarafların talebi olmasa bile teknik bir mesele görürse resen bilirkişi atayabilir[9]. Tersi durumda, bir taraf bilirkişi talep etse dahi konu hakimin genel bilgi veya hukuki bilgisiyle çözülebilir nitelikteyse, hakim talebi reddetmelidir. Yargıtay içtihatları da bu prensibi doğrulamaktadır. Örneğin, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, zamanaşımı def’inin değerlendirilmesi için bilirkişi incelemesi yapılmasının gerekmediğini, bunun hakim tarafından çözümlenebilecek hukuki bir mesele olduğunu vurgulamıştır[10][11]. Somut bir davada, yerel mahkeme bozma kararına uyarak zamanaşımı konusunda bilirkişi ücreti yatırılmasını istemiş; ücret yatırılmayınca zamanaşımı savunmasını yine değerlendirmemişti. Yargıtay, HMK 266’daki “hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenebilen konularda bilirkişiye başvurulmaz” kuralına atıf yaparak, zamanaşımı değerlendirmesinin özel teknik bilgi gerektirmediğini, mahkemenin bu konuda bizzat karar vermesi gerektiğini belirtmiştir[10][11]. Bu eksik uygulama nedeniyle karar ikinci kez bozulmuştur. Görüldüğü gibi, mahkeme hukuki bir sorunu bilirkişiye havale edemez; aksi halde usul hatası meydana gelir.

Öte yandan, uyuşmazlık çözümü özel veya teknik bilgi gerektiriyorsa bilirkişi incelemesi yapılması hem kanuni bir gereklilik hem de sağlıklı bir yargılama için zorunluluktur. Bilirkişi; tıp, mühendislik, finans, trafik analizi, muhasebe gibi çeşitli uzmanlık alanlarında hakimin bilmediği konularda görüş bildirir. HMK m.266/1 uyarınca şartları oluştuğunda bilirkişi tayini, hakkaniyetli karar için önem taşır. Nitekim Yargıtay, teknik uzmanlık gerektiren hususlarda bilirkişi raporu alınmadan karar verilmesini “eksik inceleme” sayarak sıkça bozma gerekçesi yapmaktadır[12][13]. Örneğin, trafik kazasından doğan tazminat davalarında zararın miktarının hesaplanması veya kusur oranlarının belirlenmesi genellikle özel bilgi gerektirir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, bir kararında hakem heyetinin (sigorta tahkiminde) bilirkişi almaksızın, kendi bünyesindeki bir hakemin bilgisiyle tazminat hesabı yapmasını doğru bulmamış; HMK 266 gereği uzman bilirkişiden rapor alınıp taraflara tebliğ edildikten sonra karar verilmesi gerekirken bunun yapılmamasını usule aykırı bulmuştur[12][13]. Bir başka olayda Yargıtay, sadece trafik polisinin düzenlediği kaza tespit tutanağına dayanarak hüküm kurulmasını yeterli görmemiş; kazada tarafların kusur durumunu belirlemek için mutlaka uzman bir bilirkişi raporu alınmasını şart koşmuştur[14][15]. Benzer şekilde, araç hasar bedelinin faturaya dayanılarak hükme bağlanması da eleştirilmiş; uzman makine mühendisi bilirkişi aracılığıyla gerçek hasar tutarı belirlenmeden karar verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur[16][17]. Bu içtihatlar, teknik gerektiren konularda bilirkişiye başvurmanın ne denli önemli olduğunu gösterir. Danıştay da idari yargıda aynı yaklaşımı benimsemektedir: Örneğin imar planlarının iptali davalarında çevresel etkilerin veya mühendislik değerlendirmelerinin gerekli olduğu durumlarda, bilirkişi incelemesi yapılmadan karar verilmesini “eksik inceleme” sayarak bozma kararı vermektedir[18][19]. Danıştay 10. Dairesi’nin kararlarında, yol güzergâhı, çevre etkisi, teknik standartlara uygunluk gibi konular teknik bilgi gerektirdiğinden, mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiği özellikle vurgulanmıştır[20][21].

Özetle, HMK m.266’nın temel kriteri şudur: Hakim, hukuki bilgi veya genel hayat tecrübesi ile çözemeyeceği, özel uzmanlık isteyen konularda bilirkişiye başvurabilir; fakat sırf hukuk bilgisinin uygulanması gereken veya hakimce anlaşılabilecek konularda bilirkişiye başvuramaz. Bu denge, adil yargılanma hakkının da bir parçasıdır. Gerektiğinde bilirkişi kullanmak hakimin gerçeğe ulaşmasını sağlarken, gereksiz yere bilirkişiye başvurmamak yargılamayı hızlandırır ve hakimin sorumluluğunu muhafaza eder.

Bilirkişi Raporunun İçeriği ve Sınırları (Bilirkişilik Yön. m.55)

Bilirkişi incelemesi sonucunda bilirkişi raporu düzenlenir. 3 Ağustos 2017 tarihli Bilirkişilik Yönetmeliği’nin 55. maddesi, bilirkişi raporunda bulunması gereken unsurları tek tek saymıştır. Buna göre raporda şu bilgiler yer almalıdır[22][23]:

·         Görevlendirmeyi yapan merci (mahkeme ya da savcılık vb.),

·         Dosya numarası ve yargılamanın taraflarının kimlik bilgileri,

·         Bilirkişinin görevlendirildiği konular ve incelemenin kapsamı,

·         İncelenmesi istenen maddi unsurlar (olay, delil veya evraklar),

·         Uygulanan inceleme yöntemi (nasıl bir analiz yapıldığı),

·         Bilimsel ve teknik dayanaklar (yararlanılan uzmanlık bilgisi, literatür, standartlar),

·         Gerekçeli sonuç (bilirkişinin ulaştığı sonuç ve bunun detaylı gerekçesi),

·         Raporun tarihi ve bilirkişinin imzası (birden fazla bilirkişi varsa her birinin ayrı imzası).

Bilirkişi bir heyet halinde görevlendirilmişse ve farklı görüşler oluşmuşsa, bunlar raporda ayrı ayrı açıklanmalı veya ayrı raporlar halinde sunulmalıdır[24]. Rapor, dayandığı maddi bulguları ve belgeleri ekler halinde içerebilir; örneğin keşif sırasında çekilen fotoğraflar, ölçüm sonuçları, haritalar, çizimler, hesap tabloları rapora eklenerek sonuçların görsel ve nesnel dayanakları gösterilir[25].

Bilirkişi raporunun en önemli unsuru, gerekçeli değerlendirme kısmıdır. Yönetmelik m.55, bilirkişinin incelediği vakıalar ile ulaştığı sonuçlar arasındaki bağlantıyı kurmasını ve bilimsel-teknik verilerle gerekçelendirmesini şart koşar. Yargıtay da raporun gerekçeli olmasına büyük önem atfetmektedir: “Bilirkişi raporu, somut bilgi ve belgeye dayanan gerekçe ihtiva etmeli, bilimsel verilere uygun özel nedenleri göstermelidir. Ancak bu şekilde hazırlanmış rapor Yargıtay denetimine elverişli olup hükme esas alınabilir.”[26][27]. Eğer rapor dayanaklarını ve mantığını açıklamadan salt sonuç bildiriyorsa, üst mahkeme incelemesinde raporun yetersiz bulunma ihtimali yüksektir[27][28]. Bu nedenle bilirkişi, yalnız kanaatini değil, o kanaate hangi bulgularla ve nasıl ulaştığını raporda ortaya koymalıdır. Örneğin, bir mühendislik bilirkişi raporu binada kusur tespiti yapıyorsa, hangi hesapları yaptığı, hangi standartlara göre değerlendirdiği, hangi bulguları saptadığı açıklanmalıdır.

Bilirkişi raporunun sınırları konusunda en kritik kural, bilirkişinin hukuki değerlendirme yapamayacağıdır. Hem Bilirkişilik Kanunu (6754) m.3/2’de hem de Yönetmelik m.55/4’te bu husus açıkça düzenlenmiştir: “Bilirkişi, raporunda ve sözlü açıklamaları sırasında çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz.”[29][30]. Bu kural, HMK 266’daki ilkeyi rapor düzeyinde tekrar eder. Yani bilirkişi, kendisine sorulan teknik soruların dışına çıkıp davanın hukuki sonucuna dair yorum getiremez. Örneğin: Bir trafik kazası davasında bilirkişi, tarafların hızlarını, fren izlerini, kurallara uyup uymadıklarını teknik olarak tespit edebilir; ancak “şu taraf %80 kusurludur” şeklinde kusurun hukukî oranını belirleyemez. Kusur oranı nihai olarak hakimin normatif takdirine tabidir[31][2]. Nitekim 6 Şubat 2023 depremleri sonrası ceza soruşturmalarında bazı bilirkişilerin şüpheliler hakkında kusur oranı belirtmesi eleştirilmiş; bu davranışın bilirkişinin hakimin yerine geçmesi anlamına geldiği ifade edilmiştir[31][32]. Yönetmelik m.5’te de temel ilke olarak bilirkişi, görevinin sınırlarını aşmamalı, hukukî değerlendirme yapmamalıdır[33][34]. Hatta Adalet Bakanlığı’nın yayımladığı 2020 tarihli “Bilirkişilerin Uyacağı Rehber İlkeler”de de aynı vurgu yinelenmiştir: Bilirkişi, tereddüt ettiği hallerde hukuki konuların kapsamını hakimden açıklamasını istemeli, asla kendisi hukukî nitelendirme yapmamalıdır[35].

Uygulamada bazen bilirkişilerin bu sınırı aştığı görülmektedir. Örneğin tıbbi malpraktis davalarında bilirkişiler, tıbbi ihmalin bulunup bulunmadığı konusunda görüş vermelidir; ancak “doktor kusurludur, tazminat ödemelidir” şeklinde hüküm sonucunu çağrıştıran ifadeler kullanmamalıdır. Yargıtay, bilirkişinin hukuka dair yorum içeren kısımlarını dikkate almamakta ve hakimin kendi değerlendirmesini yapması gerektiğini belirtmektedir. HMK 279/4 de bu ilkeyi kanun düzeyinde ortaya koyar: “Bilirkişi, raporunda ve sözlü açıklamalarında çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren konular dışında açıklama yapamaz; hakim tarafından yapılması gereken hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz.”[36]. Dolayısıyla bilirkişi raporunda, yalnızca teknik tespit ve görüşlere yer verilmeli; “dava kabul edilmelidir”, “sözleşme feshedilmiş sayılır” gibi hüküm kısmına veya hukuki sorumluluğa dair değerlendirmeler yapılmamalıdır.

Bilirkişinin tarafsızlığı ve özen yükümlülüğü de rapor içeriğine yansır. Yönetmelik, bilirkişinin bağımsız, tarafsız ve objektif olması gerektiğini, raporu görevini kötüye kullanmadan, bilimsel doğrulukla hazırlaması gerektiğini vurgular. Rapor hazırlanırken sır saklama yükümlülüğü, incelenen dosya kapsamına sadakat ve görev süresine riayet gibi etik kurallar da bilirkişiyi bağlar (Yön. m.5, m.8). Tüm bu kurallar, raporun güvenilirliğini ve yargılamaya katkısını artırmayı amaçlamaktadır.

Son olarak, rapor tamamlandığında usulen taraflara tebliğ edilir ve taraflar rapor hakkında görüş bildirme/itiraz hakkına sahiptir. HMK m.281, taraflara raporun tebliğinden itibaren 2 hafta içinde itiraz veya ek rapor talebi imkânı tanır. Taraflar, raporda eksik gördükleri hususların tamamlattırılmasını veya belirsiz noktaların açıklanmasını mahkemeden isteyebilirler[37][38]. Hakim de gerekli görürse bilirkişiden ek rapor isteyebilir ya da yeni sorular yönelterek açıklık getirmesini sağlayabilir[39][40]. Eğer rapor yetersizse, mahkeme bir başka bilirkişi atayarak yeni bir rapor da alabilir[40][41]. Tüm bu mekanizmalar, bilirkişi raporunun denetlenmesini ve mümkün olduğunca gerçeğe uygun hale getirilmesini sağlar. Anayasa Mahkemesi de, adil yargılanma hakkı kapsamında bilirkişi raporlarına erişim ve itiraz imkanının sağlanmasına özel önem vermiştir. Örneğin, Murat Yasan bireysel başvurusunda, hükme esas alınan bilirkişi raporunun davacıya tebliğ edilmeden karar verilmesi, AYM tarafından “silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlali” olarak değerlendirilmiştir[42][43]. Anayasa Mahkemesi, yargılamanın hiçbir aşamasında raporu görme ve itiraz etme imkanı bulamayan tarafın savunma hakkının zedelendiğine karar vermiştir[42][44]. Bu nedenle, bilirkişi raporları mutlaka taraflara bildirilip tartışma imkanı tanınmalı, aksi halde adil yargılanma hakkı ihlali gündeme gelebilecektir.

Yargı Kararlarında Bilirkişilik Uygulamaları

Yargıtay ve Danıştay’ın içtihatları, bilirkişi kurumunun doğru uygulanmasına yönelik önemli prensipler ortaya koymuştur. Bazı dikkat çekici yargı kararları şu şekilde özetlenebilir:

  • Teknik Konularda Bilirkişi İncelemesi Zorunluluğu: Yargıtay, özel uzmanlık gerektiren hallerde bilirkişi kullanılmamasını sıklıkla bozma nedeni yapmaktadır. Örneğin Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, trafik kazasından kaynaklı bir maddi tazminat davasında, araçta oluşan hasar miktarının bilirkişi marifetiyle hesaplanmadan, sadece sunulan tamir faturası üzerinden hüküm kurulmasını doğru bulmamıştır. “Trafik kazalarında hasarın tespiti de uzman bilirkişi aracılığıyla yapılmalıdır” diyerek, makine mühendisi bilirkişiden rapor alınmadan karar verilmesini eksik inceleme saymış ve kararı bozmuştur[16][17]. Benzer şekilde Yargıtay 4. HD, trafik kazasında kusur oranlarının tespiti için mutlaka bilirkişi raporu alınması gerektiğini, yalnız polis tutanağına dayanarak karar verilemeyeceğini belirtmiştir[14][15]. Danıştay kararlarında da, teknik inceleme yapılmadan verilen idare mahkemesi kararları bozulmaktadır. Danıştay 10. Daire bir kararında, çevresel etkileri olan bir imar planı uyuşmazlığında bilirkişi incelemesi yapılmamasını eksik bulmuş; otoyolun çevreye etkisi, tarım arazilerine zarar ihtimali gibi teknik konular raporla aydınlatılmadan karar verilemeyeceğini vurgulamıştır[20][45].
  • Hukuki Meselelerde Bilirkişi Yasağı: İçtihatlar, hukuki konularda bilirkişi kullanılmasını yasaklayan HMK 266 ilkesini somut olaylarda uygulamaktadır. Örneğin Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, paydaşlar arası bir davada, mahkemenin hukuki bir sorun olan “zamanaşımı def’ini” değerlendirmek için bilirkişi ücreti yatırılmasını istemesini yanlış bulmuştur. “Hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konuda bilirkişiye başvurulamaz” kuralını anımsatarak, zamanaşımı meselesinin hakim tarafından çözülebileceğini, bu nedenle bilirkişi incelemesine gerek olmadığını belirtmiştir[10][46]. Bu yaklaşımla, bilirkişinin görev alanı dışında rapor vermesine izin verilmemiştir. Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bir kararında, yerel mahkemenin Yargıtay bozma kararına uyarak yaptığı yargılamada, tarafın ileri sürdüğü “dava konusu alacağın temliki” meselesini çözmek yerine bunu bilirkişiye havale etmesi eleştirilmiştir. HGK, alacağın temliki konusunun hukuki nitelendirmesinin hakime ait olduğunu, HMK m.33 gereği hakimin Türk hukukunu re’sen uygulayarak sorunu çözmesi gerektiğini vurgulayarak direnme kararını bozmuştur[47][48]. Bu örnekler, mahkemelerin bilirkişi kullanımında çizgiyi aşıp yargısal takdiri bilirkişiye devretmemesi gerektiğini gösterir.
  • Bilirkişi Heyetinin Uzmanlık Alanı: Bazı davalarda mahkemeler birden fazla bilirkişiden oluşan heyetler atamaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken, heyetin her üyesinin kendi alanında uzman olması ve raporu o alana dair hazırlamasıdır. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin ilginç bir kararında, mahkeme bir hukukçu, bir mali müşavir ve bir inşaat mühendisinden oluşan üçlü bir bilirkişi heyetine inşaat ihalesiyle ilgili teknik konuları incelettirmiştir. Gelen rapor, imar planı değişikliği nedeniyle projenin uygulanamamasına dair teknik bağlantıyı açıklayamamıştır. Yargıtay, raporda bu kritik hususun açıklığa kavuşturulmadığını, ayrıca heyetteki hukukçu ve mali müşavirin konuya uzman olmadığı için yeterli inceleme yapamadıklarını belirtmiştir. “Hukukçu ve mali müşavir de konunun uzmanı olmadığından yeterli inceleme ve araştırma yapılmış sayılmaz” diyerek, yanlış uzman seçiminin incelemeyi değersiz kıldığını ifade etmiştir[49][50]. Yargıtay, çözüm olarak HMK 266’ya uygun şekilde üç kişilik mimar bilirkişi heyeti oluşturulup yeniden rapor alınmasını, projenin uygulanamamasında plan değişikliğinin etkisinin uzman mimarlarca incelenmesini istemiştir[51][50]. Eksik ve ehil olmayan bilirkişi incelemesiyle karar verilmesini usul ve yasaya aykırı bularak kararı bozmuştur[51][52]. Bu karar, bilirkişilerin gerçekten ihtiyaç duyulan branşlardan seçilmesinin önemini ortaya koymaktadır. Eğer dosyanın gerektirdiği uzmanlık alanı doğru tespit edilmezse, alınan rapor amacına ulaşmaz ve yargılamayı uzatır.
  • Bilirkişi Raporunun Değeri ve Hakimin Takdiri: Türk hukukunda bilirkişi raporu, takdiri delil niteliğindedir. HMK m.282 uyarınca mahkeme, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirebilir. Hakim, bilirkişi raporu ile bağlı değildir[53][41]. Yani rapor, hakimin kararını otomatik belirleyen bir şey değildir; hakim raporu kendi kanaatiyle tartar, yeterli bulmazsa ek rapor veya yeni bir bilirkişi isteyebilir[53][41]. Yargıtay da çeşitli kararlarında “Bilirkişi raporu kural olarak hakimi bağlamaz. Hakim raporu serbestçe takdir eder.” diyerek bu ilkeyi hatırlatmıştır[53]. Hakimin, bilirkişi raporundan tamamen bağımsız hareket edip kendi teknik değerlendirmesini yapması pratikte mümkün olmayabilir; ancak hakimin yapması gereken, raporun mantıksal tutarlılığını, diğer delillerle uyumunu ve hukuka uygunluğunu denetlemektir. Örneğin, eğer rapor açıkça dosya içeriğine aykırı bir sonuç veriyorsa veya bilirkişi kendi yetkisini aşan yorumlar yapmışsa, hakim bunları hükme esas almayabilir. Anayasa Mahkemesi de bu noktada hakimin rolünü vurgulamıştır: “Bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekip gerekmediğine karar vermek derece mahkemelerinin işidir” diyerek, raporun nasıl değerlendirileceğinin yargı mercilerinin takdirinde olduğunu belirtmiştir[54][55]. Ancak bu takdir hakkı kullanılırken, hakkaniyete ve usule uygun davranılması (örneğin rapor taraflara gösterilmeden hüküm kurulmaması, itirazların değerlendirilmesi gibi) zorunludur.
  • Raporların Yetersizliği ve Bozma: Yargıtay’ın bozma nedenlerinden biri de yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak karar verilmesidir. Eğer rapor, gerekçesiz, çelişkili veya eksik ise ve mahkeme bunları gidermeden hüküm kurmuşsa, karar bozulabilir. Örneğin Yargıtay 5. Hukuk Dairesi bir kararında “eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır” diyerek kararı bozmuştur (Lexpera, 8. HD 2021/… kararına atfen)[56]. Bu tür bozmalarda genellikle Yargıtay, eksik görülen noktaları tek tek belirtip yeni bilirkişi incelemesi yapılmasını ister. Yine Yargıtay, bir davada birden fazla bilirkişi raporu çelişkili ise, çelişkiler giderilmeden karar verilmemesi gerektiğini vurgular. Bu durumlarda mahkeme ya üçüncü bir bilirkişi raporu almalı ya da çelişkili raporlardan birini tercih ediyorsa bunun güçlü gerekçesini kararda açıklamalıdır. Aksi halde karar eksik inceleme sayılır. Görüldüğü üzere, bilirkişi raporunun kalitesi doğrudan yargı kararının isabetini etkiler ve temyiz sürecine yansır.
  • AYM ve Adil Yargılanma Boyutu: Anayasa Mahkemesi, bilirkişi meselesine daha çok adil yargılanma hakkı perspektifinden bakmaktadır. Yukarıda değinilen Murat Yasan kararında, raporun taraflara tebliğ edilmemesi nedeniyle silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine hükmedilmiştir[42][44]. Başka bir kararda (örneğin Mehmet Zeki Çelebi başvurusu), AYM raporların geç tebliği veya itirazların karşılanmaması gibi durumları incelemiştir. Genel olarak AYM, “belirli bir davada hangi delillerin toplanacağı, bilirkişi dinlenip dinlenmeyeceği derece mahkemelerinin takdirindedir” diyerek, kendisinin sübut tartışmasına girmeyeceğini söyler[54]. Ancak eğer bilirkişi meselesi adil yargılanma güvencelerini zedeleyecek şekilde ele alınmışsa (örneğin mahkeme, açıkça teknik bir konuda inatla bilirkişi kullanmayıp hakkı ihlal ederse veya tam tersi, bilirkişi raporunu tarafsızlık/çelişmeli yargılama hakkını ihlal edecek biçimde yönetirse) AYM burada devreye girip ihlal bulabilmektedir. Örneğin AYM, idari bir davada tanık dinlenmemesi ve bilirkişi alınmamasının, somut olayda adil yargılanma hakkını ihlal etmediğine karar vermiştir (Açıkça Dayanaktan Yoksunluk kararı)[57]; çünkü mahkeme, özel teknik bilgi gerektirmeyen bir konuda bilirkişiye ihtiyaç görmemişse bu kendi takdiridir ve bu takdir bariz bir keyfilik içermiyorsa AYM bunu ikinci kez değerlendirmez. Özetle, AYM kararları bilirkişilik konusunda sistemsel bir sorun tespit etmekten ziyade, her somut olayda sürecin adilliğine odaklanır.

Yukarıdaki içtihatlar ışığında, uygulamada ideal olan, HMK m.266 ilkesine tam riayet ederek ne eksik ne de fazla bilirkişi kullanmak, kullanılınca da doğru uzmanı seçmek, raporu usulünce tartışmak ve hakimin nihai değerlendirme sorumluluğunu korumasıdır.

Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar

Bilirkişi kurumunun uygulanmasında, mevzuattaki ilke ve kurallara rağmen çeşitli pratik sorunlar yaşanmaktadır. İşte uygulamada sıkça karşılaşılan problemler:

  • Gereksiz Bilirkişi Talepleri ve Hakimin Aşırı İtirazsız Tutumu: Bazı davalarda hemen her konuda bilirkişi incelemesi istenmesi ve mahkemelerin de bunu alışkanlıkla kabul etmesi, yargılamayı geciktirmektedir. Hakimin kendi çözebileceği basit hesaplamalar veya dosya üzerinden anlaşılabilecek konular bile bilirkişiye havale edilebiliyor. Bu, yargının iş yükünü artırmakta ve davaların sonuçlanmasını geciktirmektedir.
  • Bilirkişiye Başvurmaktan Kaçınma (Eksik İnceleme): Tersi şekilde, kimi zaman da hakimler bilirkişi ihtiyacını görmezden gelebiliyor. Özellikle uzmanlık gerektiren teknik konularda bilirkişi atanmaması, hatalı veya eksik kararlara yol açıyor. Yargıtay’ın bozma kararlarında sıkça “eksik inceleme” ibaresiyle karşılaşılması bu yüzdendir. Örneğin, işçi alacağı hesaplarında veya ticari uyuşmazlıklarda muhasebe bilirkişisi olmadan karar verilmesi durumları görülebilmektedir.
  • Yanlış Uzmanlık Seçimi: Bilirkişinin, davanın konusuyla uyumlu bir alandan seçilmemesi önemli bir sorundur. Örneğin bilişimle ilgili bir konuda elektronik mühendisi yerine makine mühendisi atanması ya da finansal bir konuda bankacı yerine farklı bir meslek mensubu atanması gibi hatalar, raporun yetersiz kalmasına neden olur. Yargıtay örneğinde gördüğümüz üzere, mimari bir problemi hukukçu bilirkişi çözemez[49][50].
  • Bilirkişi Raporlarının Yetersizliği: Uygulamada bazı bilirkişi raporları oldukça yüzeysel, gerekçesiz veya hatalı olabilmektedir. Kimi bilirkişiler, dosyayı yeterince incelemeden, sadece sonuca odaklanan raporlar sunuyor. Bu da tarafların güvenini zedeliyor ve yeni raporlar alınmasını gerektirerek yargılamayı uzatıyor.
  • Çelişkili Bilirkişi Raporları: Aynı konuda farklı bilirkişilerden alınan raporların birbiriyle çelişmesi sık rastlanan bir sorundur. Özellikle teknik değer biçme davalarında (örneğin kamulaştırma bedeli tespiti gibi) iki ayrı bilirkişi çok farklı rakamlar verebiliyor. Mahkeme hangisine itibar edeceğini şaşırıp üçüncü bir rapora ihtiyaç duyabiliyor.
  • Bilirkişilerin Tarafsızlık ve Ehliyet Sorunu: Her ne kadar bilirkişiler listeye kayıtlı ve yeminli kişiler olsa da, pratikte bazen bilirkişinin tarafsızlığı sorgulanabiliyor. Örneğin küçük yerlerde, bilirkişi taraflardan birini tanıyabiliyor veya daha önce benzer davalarda taraf olmuş olabiliyor. Ayrıca bazı dosyalarda bilirkişinin kendi uzmanlık sınırını aşarak yorum yapması (örneğin hukuki değerlendirme yapması) tarafsızlık ilkesini ihlal etmese de yetki aşımı sorunu yaratıyor.
  • Zaman ve Gecikme Sorunları: Bilirkişi incelemeleri çoğu zaman davaların uzamasına neden oluyor. Bilirkişiye dosyanın gönderilmesi, inceleme süresi, raporun yazılması derken aylar geçebiliyor. Eğer rapor yetersiz bulunur ve ek rapor istenirse süreç daha da uzuyor. Bu da adil yargılanma hakkının “makul sürede yargılanma” boyutuna etki ediyor.
  • Bilirkişi Ücretleri ve Masrafları: Uygulamada bilirkişi ücretinin yatırılması da bir sorun olabiliyor. Mahkeme, bilirkişi masrafı için avans isteyebiliyor ve ekonomik zorluk yaşayan taraflar bunu yatıramadığında inceleme yapılamıyor. Örneğin bir davada tarafın avans yatırmaması yüzünden bilirkişi raporu alınamamış ve savunma hakkı tam kullanılamamışsa, bu durum hakkaniyeti etkileyebiliyor. Ayrıca bilirkişi ücretlerinin nispeten düşük olması veya geç ödenmesi, bazı uzmanların bilirkişilik yapma motivasyonunu azaltabiliyor, bu da kaliteli bilirkişilerin sisteme dahil olmasını zorlaştırıyor.
  • Aşırı Bilirkişi Bağımlılığı: Bazı hakimlerin hemen her konuda bilirkişiye yönelmesi, adeta yargılamayı bilirkişiye devretme riskini doğuruyor. Bu da hakimin dosyaya yabancılaşması, bilirkişi raporlarını sorgusuz benimsemesi gibi sakıncalar getiriyor. Böyle durumlarda yargılama fiilen bilirkişi tarafından yapılmış gibi oluyor ki bu, yargının fonksiyonu açısından sağlıklı değil.
  • Uzman Mütalaası vs. Bilirkişi Raporu Ayrımının Karışması: HMK 293 ile tarafların uzman görüşü (özel bilirkişi mütalaası) sunma hakkı vardır. Ancak uygulamada bazen mahkemeler, tarafın sunduğu ücretli uzman raporunu resmi bilirkişi raporu gibi değerlendirip hataya düşebiliyor. Oysa uzman mütalaası, taraf delili olup resmi bilirkişi raporu yerine geçmez; sadece mahkeme takdirinde bir bilimsel görüş değerindedir. Bu ayrımın karışması da uygulamada sorunlara yol açabilmektedir.

Çözüm Önerileri

Yukarıdaki sorunlara karşı, bilirkişilik müessesesinin sağlıklı işlemesi adına bazı çözüm önerileri geliştirilebilir:

  • Hakimlerin Eğitim ve Bilinç Düzeyinin Artırılması: Bilirkişiye ne zaman başvurulacağı konusunda hakimlerin tereddütlerini gidermek için hizmet içi eğitimler faydalı olabilir. HMK 266’daki ilkenin önemi vurgulanarak, “her işin bilirkişiye bırakılmaması, fakat teknik konularda da ihmalkâr davranılmaması” dengesi öğretilmelidir. Hakim, bilirkişi raporunu bir rehber delil olarak görmeli ancak hukuki değerlendirme tekelini hep elinde tutmalıdır.
  • Doğru Uzmanlık Dalından Bilirkişi Seçimi: Bilirkişi ataması yapılırken, UYAP üzerindeki bilirkişi listesinde doğru uzmanlık alanı filtresi kullanılmalıdır. Gerekirse mahkemeler bilirkişilik bölge kurullarından uygun uzman tavsiyesi alabilir. Örneğin tıbbi bir konuda rapor gerektiğinde adli tıp uzmanı mı, ilgili branş doktoru mu yoksa farmakolog mu gerektiği iyi belirlenmelidir.
  • Bilirkişilik Sisteminin İyileştirilmesi: 2017’de kurulan Bilirkişilik Daire Başkanlığı ve bölge kurulları, bilirkişi listelerine kabul ve denetim mekanizmalarını çalıştırmaktadır. Bu kurulların, raporların kalite standartlarını denetlemesi, kötü rapor yazan bilirkişilere eğitim ve gerekirse yaptırım uygulaması sağlanmalıdır. Nitekim Yönetmelik m.59, bölge kurullarına bilirkişi raporlarını denetleme ve gerektiğinde bilirkişi listeden çıkarma yetkisi tanır[58][59]. Bu denetim etkin uygulanırsa bilirkişiler daha özenli davranacaktır.
  • Rehber İlkelerin Yaygınlaştırılması: Adalet Bakanlığı’nın yayınladığı Bilirkişi Rehber İlkeleri belgesi tüm bilirkişilere eğitimlerde anlatılmalı ve hakimlere de duyurulmalıdır. Bu ilkelerde belirtilen rapor formatı, hukuki değerlendirme yasağı, tereddüt halinde hakimden açıklama isteme gibi kurallar benimsendikçe sorunlar azalacaktır[35].
  • Bilirkişi Raporlarında Gerekçe Zorunluluğu: Kanun ve yönetmelikte zaten olan gerekçe şartının pratiğe yansıması sağlanmalı. Mahkemeler, gelen rapor eğer gerekçesiz ise bunu doğrudan kabul etmeyip ek rapor istemeli veya yeni bir bilirkişi atamalıdır. Yargıtay denetimine uygun raporlar için bu şarttır. Bilirkişiler de raporlarına, anlaşılır bir dilde ve adım adım gerekçelendirme yapmayı alışkanlık haline getirmelidir.
  • Makul Süre ve Planlama: Bilirkişi incelemeleri davayı geciktirmemesi için etkin planlanmalıdır. Mahkeme, bilirkişiye makul ama fazla uzun olmayan bir süre vermeli (örneğin 2-3 ay gibi) ve süre sonunda rapor gelmezse gecikmenin nedenini sorgulamalıdır. Gecikmeyi önlemek için bazı karmaşık davalarda birden fazla bilirkişi eşzamanlı atanabilir (örneğin farklı konularda her biri ayrı rapor verecek şekilde) böylece süreç kısalır.
  • Bilirkişi Ücretlerinin İyileştirilmesi: Nitelikli uzmanların bilirkişilik yapmasını teşvik için ücret politikası gözden geçirilebilir. Bilirkişi Asgari Ücret Tarifesi’nin alanlara göre uzmanlık gerektiren konularda tatmin edici düzeyde olması, bilirkişilerin göreve daha ciddiyetle yaklaşmasını sağlayacaktır. Ayrıca ödemelerin iş bitiminde hızlı yapılması da motivasyonu artırır.
  • Teknik İşlerde Özel Kurum Görüşü: Kanunlar bazı hallerde üniversitelerden veya ihtisas kurumlarından bilimsel görüş alınabileceğini öngörüyor. Çok karmaşık ve uzman bulması zor konularda mahkeme bilirkişi yerine bilimsel mütalaa için bir üniversiteye veya bilirkişilik yapabilen kuruma başvurabilir (örneğin Adli Tıp Kurumu, TÜBİTAK, meslek odaları gibi). Böylece daha kurumsal ve heyet halinde bir rapor alınabilir.
  • Uzman Mütalaası Sürecinin Etkin Kullanımı: Tarafların kendi getirdiği uzman görüşleri (HMK 293) mahkemelerce dikkate alınmalıdır. Mahkeme, tarafın sunduğu bilimsel görüşe karşı resmi bilirkişi raporunu da değerlendirerek, gerektiğinde bunlar arasındaki farkı açıklığa kavuşturmak için üçüncü bir bilirkişi atayabilir. Uzman mütalaalarının, resmi bilirkişi raporuyla çelişmesi halinde hâkim bunları yüzeysel değil, derinlemesine değerlendirmeli; böylece tarafların getirdiği bilgiyle yargılamanın kalitesi artacaktır.
  • Farklı Yargı Kollarında Birlikte Eğitim: Adli, idari ve ceza yargısında bilirkişilik benzer prensiplere tabi. Bu alanlardaki hakim ve savcıların birlikte katılacağı bilirkişilik konulu seminerler, ortak sorunlara ışık tutabilir. Örneğin ceza hakimleriyle hukuk hakimleri, bilirkişinin kusur oranı belirlemesi konusunu tartışarak ortak bir anlayış geliştirebilir (ceza yargısında kusur oranı normatif değerlendirme olduğu için bilirkişiye bırakılamaz denirken, hukukta kısmen farklı uygulama olabiliyor). Bu tip karşılıklı fikir alışverişi, uygulamada birliği ve doğruluğu sağlar.
  • Bilirkişilerin Uzmanlık İçi Kalması: Bilirkişilerin de kendi sınırlarını bilmesi gerekir. Bu noktada bilirkişilere yönelik eğitimlerde, “hukuki soruya cevap vermeyin, teknik konudan sapmayın” uyarıları somut örneklerle anlatılmalıdır. Ayrıca bilirkişi, dosyada kendisinin yetmediği bir alt uzmanlık konusu olduğunu fark ederse (örneğin inşaat bilirkişisi elektrik tesisatı sorunu görüyor ama elektrik mühendisi değilse) bunu mahkemeye bildirip o konuda ayrı bir uzman atanmasını önerebilmelidir. Bu şekilde en doğru uzman görüşü temin edilmiş olur.

Sonuç

HMK m.266 ve Bilirkişilik Yönetmeliği m.55 çerçevesinde, hukuk yargılamasında bilirkişi kurumu hem kaçınılmaz hem de sınırlı bir araçtır. Hakim, hukuk bilgisinin yeterli olmadığı teknik konularda bilirkişinin aydınlatıcı görüşüyle gerçeğe ulaşır; ancak hiçbir zaman yargı yetkisini bilirkişiye devretmez. Bilirkişi raporları, içerik ve biçim olarak belirli standartlara uygun olmalı, sadece uzmanlık alanındaki sorulara cevap içermeli ve güçlü bir gerekçeye dayanmalıdır. Uygulamada karşılaşılan sorunlar, büyük ölçüde bu ilke ve standartlardan sapıldığında ortaya çıkmaktadır. Yargıtay ve Danıştay içtihatları, doğru uygulamanın sınırlarını çizerken; Anayasa Mahkemesi kararları da adil yargılanma perspektifinden süreci dengelemektedir. Tüm aktörler – hakimler, bilirkişiler ve avukatlar – bilirkişi müessesesinin amacını ve sınırlarını doğru kavrayıp uyguladığında, yargılamalar hem daha hızlı hem daha adil olacaktır. Bu sebeple bilirkişiye yalnızca gerçekten ihtiyaç duyulan hallerde başvurulmalı; başvurulduğunda da doğru uzman seçimi, raporun titizlikle hazırlanması ve etkin denetlenmesi sağlanmalıdır. Son tahlilde, “hukukî sorunların en yetkin bilirkişisi hâkimin kendisi” olduğu unutulmamalı[4]; bilirkişi ise hakimin bilmediği özel alanlarda gözü kulağı olan yardımcı konumunda kalmalıdır. Böylece bilirkişi müessesesi yerinde ve ölçülü kullanıldığında, yargıya güveni ve kararların isabetini artıran vazgeçilmez bir unsur olmaya devam edecektir.

Kaynakça

1.    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) – m.266-287 (Bilirkişi incelemesi ile ilgili hükümler)[1][4].

2.    6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu – Özellikle m.3 (bilirkişinin görev sınırları) ve ilgili maddeler[29].

3.    Bilirkişilik Yönetmeliği (2017) – m.55 (bilirkişi raporunun içeriği) ve diğer ilgili maddeler[22][60].

4.    Yargıtay Kararları:

5.    Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 2024/50 E., 2024/1072 K. (Teknik bilgi gerektiren tazminat hesabı için bilirkişi zorunluluğu)[12][13].

6.    Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 2021/20996 E., 2023/1854 K. (Trafik kazası kusur oranı – polis tutanağı yeterli olmaz, bilirkişi raporu alınmalıdır)[14][15].

7.    Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 2016/19189 E., 2017/10281 K. (Trafik kazasında hasar miktarı – fatura yerine bilirkişi hesaplaması gereği)[16][17].

8.    Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 2015/7138 E., 2018/1105 K. (Ecrimisil davasında zamanaşımı def’inin bilirkişiye bırakılmaması gerektiği)[10][11].

9.    Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 2019/655 E., 2019/3667 K. (Bilirkişi heyetinde doğru uzmanların bulunmaması ve eksik inceleme nedeniyle bozma)[49][51].

10. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2021/535 E., 2023/266 K. (Hukuki nitelendirme hakime aittir; alacak temliki konusunda bilirkişi görüşü alınamaz)[47][48].

11. Danıştay Kararları:

12. Danıştay 10. Daire, 2013/885 E., 2015/2981 K. (Turistik yol planı iptali – çevresel etkiler teknik konudur, bilirkişi incelemesi yapılmadan karar verilmesi bozma sebebi)[20][45].

13. Danıştay 10. Daire, 2012/6591 E., 2013/818 K. (Yol güzergah değişikliği – teknik değerlendirme gereği, bilirkişi incelemesi zorunlu)[21][19].

14. Danıştay 6. Daire, 2017/856 E., 2021/4755 K. (Otopark alanının parka çevrilmesi – imar planı kamu yararı değerlendirmesi teknik konudur, bilirkişi yapılmalıdır)[61]. (Karar sayıları makalede belirtilen [3] nolu dipnotta yer almaktadır.)

15. Anayasa Mahkemesi Kararları:

16. Murat Yasan kararı (B. No: 2015/6802, 8/1/2020) – Hükme esas alınan bilirkişi raporunun tebliğ edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri)[42][43].

17. Mehmet Çelikkıran kararı (B. No: 2013/9648, 20/1/2016) – Bilirkişi raporlarına itiraz hakkı bağlamında adil yargılanma (kararda, derece mahkemelerinin delil takdir yetkisine vurgu yapılmıştır)[54][57]. (AYM kararlarının özetlerine Anayasa Mahkemesi’nin resmi web sitesindeki basın duyurularından ulaşılabilir.)

18. Doktrinel Kaynaklar:

19. HMK m.266 Gerekçesi, Adalet Komisyonu Raporu – Hakimin hukuki konularda bilirkişiye gidemeyeceğine dair açıklamalar[4].

20. Ömer Buğra Alihocagil, “Medeni Usul Hukukunda Bilirkişi Raporunun Hazırlanması ve İtirazı”, EBYÜ Hukuk Fak. Dergisi, C. XXII, S.3-4, 2018 – Bilirkişi raporunun önemi, hukuki niteliği ve Yargıtay kararları ışığında değerlendirme.

21. Hakan Pekcanıtez vd., Medeni Usul Hukuku (15. Bası, 2017) – Bilirkişi konusunda genel açıklamalar ve doktrindeki tanımlar (Oğuz Atalay’ın “Bilirkişi” bölümü)[62][63].

22. Bilirkişilik Daire Başkanlığı, Bilirkişilik Rehber İlkeleri ve Rapor Standartları (2020) – Bilirkişilerin uyması gereken etik ve teknik ilkeleri belirleyen kılavuz[35].

(Yukarıdaki kaynaklar, ilgili kanun maddeleri, yönetmelik hükümleri, yargı kararları ve doktriner görüşleri içermektedir. HMK ve Yönetmelik metinleri için T.C. Mevzuat Bilgi Sistemi; Yargıtay ve Danıştay kararları için ilgili derleme eserler ve resmi yayınlar; AYM kararları için Resmi Gazete ve Anayasa Mahkemesi veri tabanı; doktrin için belirtilen yayınlar incelenebilir.)


[1] [4] [5] [6] [10] [11] [12] [13] [14] [15] [16] [17] [26] [27] [28] [39] [40] [41] [46] [53] HMK Madde 266 Bilirkişiye Başvurulmasını Gerektiren Hâller

https://barandogan.av.tr/blog/mevzuat/hmk-madde-266-bilirkisiye-basvurulmasini-gerektiren-haller.html

[2] [3] [8] [9] [29] [30] [31] [32] [35]  Bilirkişiler Hâkim Yerine Geçemez, Kusur ve Oranını Belirleyemez!

https://www.imo.org.tr/TR,178170/bilirkisiler-hakim-yerine-gecemez-kusur-ve-oranini-belirleyemez.html

[7] [47] [48] [49] [50] [51] [52] HMK Madde 266 Bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller - Avukat Murat ÖCAL

https://muratocal.av.tr/haberler-ve-yayinlar/mevzuat/hmk-madde-266-bilirkisiye-basvurulmasini-gerektiren-haller/

[18] [19] [20] [21] [45] [61] İdari Yargılamada Özel veya Teknik Bilgiyi Gerektiren Hallerde Bilirkişi İncelemesi Yaptırılmadan Karar Verilmesinin Sonuçları | Gün + Partners

https://gun.av.tr/tr/goruslerimiz/guncel-yazilar/idari-yargilamada-ozel-veya-teknik-bilgiyi-gerektiren-hallerde-bilirkisi-incelemesi-yaptirilmadan-karar-verilmesinin-sonuclari

[22] [23] [24] [25] [33] [34] [58] [59] [60] Bilirkişilik Yönetmeliği

https://bilirkisilik.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/5042023152221Bilirki%C5%9Filik%20Y%C3%B6netmeli%C4%9Fi.pdf

[36] [37] [38] Bilirkişilik ve Bilirkişi Raporu Yazma Yöntemi – LEGAL BLOG

https://legal.com.tr/blog/ceza-muhakemesi-hukuku/bilirkisilik-ve-bilirkisi-raporu-yazma-yontemi/

[42] [43] [44] Hükme Esas Alınan Bilirkişi Raporunun Tebliğ Edilmemesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edilmesi | Anayasa Mahkemesi

https://www.anayasa.gov.tr/tr/haberler/bireysel-basvuru-basin-duyurulari/hukme-esas-alinan-bilirkisi-raporunun-teblig-edilmemesi-nedeniyle-adil-yargilanma-hakkinin-ihlal-edilmesi/

[54] Adil Yargılanma Hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler)

https://www.anayasa.gov.tr/tr/bireysel-basvuru/temel-hak-ve-ozgurluklerin-ihlaline-dair-emsal-kararlar/adil-yargilanma-hakki-medeni-hak-ve-yukumlulukler/kararlar/

[55] [57] Açıkça Dayanaktan Yoksunluk - Anayasa Mahkemesi

https://www.anayasa.gov.tr/tr/bireysel-basvuru/bireysel-basvuru-kabul-edilebilirlik-kriterlerine-ait-emsal-kararlar/acikca-dayanaktan-yoksunluk/

[56] "eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak hüküm ...

https://www.lexpera.com.tr/ictihat/arama?searchquery=%22eksik+inceleme+ve+yetersiz+bilirki%C5%9Fi+raporuna+dayan%C4%B1larak+h%C3%BCk%C3%BCm+kurulmas%C4%B1%22

[62] [63] Erzincan Hukuk

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1835406

https://onurkucukyetim.av.tr/