Gider
Avansı: Dava açılırken davacının mahkeme veznesine
yatırması gereken, yargılama masraflarını karşılamaya yönelik peşin avanstır.
Tebligat giderleri, posta ücretleri gibi genel yargılama giderlerini kapsar ve
her yıl Adalet Bakanlığı’nca belirlenen tarifeye göre hesaplanır[1][2]. Davacı, bu avansı dava açılışında yatırmakla yükümlüdür; eksik
yatırıldıysa yargılama sırasında tamamlaması istenir. Gider avansı, HMK
m.114/1-g uyarınca “dava şartı” niteliğindedir[2]. Bu, mahkemenin davayı esastan inceleyebilmesi için gerekli bir ön
koşul olduğu anlamına gelir.
Delil Avansı: Tarafların dayandıkları belirli delillerin toplanması için gereken
masrafları karşılamak üzere yatırılan ücrettir[3]. Örneğin keşif yapılması, tanıkların veya bilirkişinin dinlenmesi için
gerekli yol, bilirkişi ücreti gibi giderleri içerir. Hangi delil için ne
miktar avans gerektiği mahkemece ara kararla belirlenir ve o delille
iddiasını ispat etmek isteyen tarafça ödenir[3]. İlgili taraf ödemezse, karşı taraf gerek duyarsa bu avansı
yatırabilir (HMK m.324). Delil avansı, gider avansından farklı olarak dava
şartı değildir[2]. Ödenmemesi, davanın usulden reddini gerektirmez; sadece ilgili
delilin kullanılmasından vazgeçilmiş sayılır ve yargılama eldeki diğer
delillerle devam eder[2].
Yargılamadaki
İşlevleri: Gider avansı, davanın başından itibaren
genel yargılama giderlerini güvenceye alarak tebligatların, posta işlemlerinin
vs. aksamadan yürütülmesini sağlar. Delil avansı ise tarafların ileri
sürdükleri delillerin gerçekleştirilebilmesi için gerekli masrafların önceden
ödenmesini temin ederek, özellikle keşif, bilirkişi incelemesi, tanıkların
celbi gibi işlemlerin yapılabilmesini mümkün kılar[3]. Böylece her iki avans da yargılamanın sağlıklı ilerlemesine hizmet
eder; ancak hukuki nitelikleri ve eksik yatırılmasının sonuçları farklıdır.
HMK
m.120 gider avansını düzenler. Davacı, harçlar ile her
yıl belirlenen tarifeye göre hesaplanan gider avansını dava açarken
ödemelidir[4][5]. Davanın açılışı sırasında hiç veya eksik gider avansı alınmış
olabilir; kanun bu eksikliğin hüküm verilinceye kadar tamamlatılmasına
imkân tanır[6]. Mahkeme, eksikliği fark ederse davacıya iki haftalık kesin süre
verir (HMK m.120/2)[4]. Bu süre içinde avans tamamlanmazsa, dava şartı noksanlığı nedeniyle
dava usulden reddedilir[6]. Yani gider avansının zamanında ve tam yatırılması dava şartı olup,
yerine getirilmemesi davanın devamını engeller.
HMK m.324 ise delil ikamesi için avansı düzenler. Bu hükme göre “taraflardan
her biri, ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı,
verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır… Aksi hâlde talep olunan
delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır.” (HMK m.324/1-2)[7][8]. Delil avansının hukuki niteliği, gider avansından farklıdır:
HMK m.114’te sayılan dava şartları arasında delil avansı yoktur[9]. Bu nedenle, delil avansının yatırılmaması davanın usulden reddine yol
açmaz; yalnızca ilgili delil bakımından hak düşürücü etki doğurur[10]. İlgili taraf, süresinde avansı yatırmazsa o delilden vazgeçmiş
sayılır ve mahkeme, dosyadaki diğer delillere göre karar verir[2][10].
Özetle, HMK m.120 ve
324 birlikte değerlendirildiğinde gider avansı ile delil avansının hukuki
sonuçları ayrıdır: Gider avansı dava şartıdır ve yatırılmaması
durumunda HMK m.115 gereği dava usulden reddedilir; delil avansı dava şartı
değildir, yatırılmazsa sadece o delil devre dışı kalır[2][11]. Nitekim Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, delil avansının HMK
114/1-g’deki gider avansından farklı olduğunu, delil avansı yatırılmadığında
davanın reddine karar verilemeyeceğini vurgulamıştır[11]. Benzer şekilde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da, delil ikamesi
avansının verilmemesinin dava şartı noksanlığı oluşturmayacağını karara
bağlamıştır (YHGK 2015/1030 K., E.2013/9-651)[11][10].
Kesin
süre, bir işlemin yapılması için mahkeme veya kanun
tarafından belirlenen ve süresinde işlem yapılmazsa ilgili tarafın o işlemi
yapma hakkını kaybetmesine yol açan süredir[12]. HMK m.94’e göre kanunun belirlediği süreler zaten kesindir (örneğin
cevap süresi, temyiz süresi gibi kanuni süreler hak düşürücüdür)[13]. Hakim tarafından verilen süreler ise kural olarak kesin değildir;
ancak hakim, verdiği süreyi kesin süre olarak nitelendirebilir (HMK
m.94/2)[14]. Hakim ilk defa süre verirken “kesin” olduğunu açıkça belirtmemişse,
o süreyi kaçıran taraf yeni bir süre verilmesini isteyebilir. Bu durumda hakim
ikinci kez süre verirse, bu ikinci süre kanunen kesin niteliktedir ve
tekrar uzatılamaz (HMK m.94/2)[15][16].
Kesin Sürenin
Verilmesi: Hakim, bir işlemi yapması için kesin süre
veriyorsa, ara kararında bu sürenin kesin olduğunu ve uyulmamasının
sonuçlarını açıkça ihtar etmelidir[15]. Sürenin uzunluğu yapılacak işin niteliğine göre makul olmalı ve
tarafın bu işlemi ifa edebileceği yeterli zamanı tanımalıdır[17]. Kesin süreye konu yapılacak işler tek tek ve gerekiyorsa masraf
kalemleriyle birlikte belirtilmelidir[18]. Örneğin, bilirkişi incelemesi için kesin süre veriliyorsa, kaç
bilirkişi görevlendirileceği, her birinin ücreti, keşif yolluğu, tanık veya
bilirkişi davetiye giderleri gibi kalemler ayrıntılı yazılmalıdır[19][20]. Bu açıklık yoksa, verilen sürenin kesin süre sonuçları doğurmayacağı
Yargıtay tarafından vurgulanmıştır[21]. Nitekim Yargıtay 1. Hukuk Dairesi bir kararında, keşif giderleri
kalem kalem belirtilmeden verilen sürenin hukuki sonuç doğurmayacağını, yeniden
yöntemine uygun kesin süre verilmesi gerektiğini belirtmiştir[22].
Kesin Süreye
Uyulmamanın Sonucu: HMK m.94/3 uyarınca, kesin süre
içinde yapılması gereken işlemi süresinde yapmayan taraf, o işlemi yapma
hakkını kaybeder[23]. Bir başka deyişle, kesin süreyi geçiren taraf artık o usul işlemini
yapamaz; bu hakkı düşmüştür[24]. Bu kuralın amacı, yargılamanın uzamasını önlemek ve tarafların süreci
sürüncemede bırakmasını engellemektir[25][26]. Kesin süre kuralı adil ve hızlı yargılanma hakkıyla da
bağlantılıdır; süresinde yapılmayan işlemler nedeniyle davanın gereksiz yere
uzaması engellenmelidir[25]. Ancak Yargıtay, kesin süre müessesesinin amacının davayı esastan
reddetmeye bahane yaratmak olmaması gerektiği uyarısında da bulunur[25][27]. Hak kayıpları doğuran bu süreler verilirken, hakkaniyete uygun ve
tereddüte yer vermeyecek şekilde uygulanması gerekir.
Eski Hâle Getirme
(HMK m.96): Bir taraf, kesin süre (veya herhangi bir
hak düşürücü süre) içinde işlemini yapmasını engelleyen mücbir veya haklı
bir sebep yaşamışsa, eski hâle getirme talebinde bulunabilir. HMK
m.96, işlemin süresinde yapılamamasına neden olan engelin ortadan kalkmasından
itibaren iki hafta içinde eski hâle getirme talebinin yapılmasını şart
koşar[28]. Bu talep, en geç ilk derece yargılamasında nihai karar verilinceye
kadar ileri sürülebilir[28]. Örneğin, tarafın ağır hastalık, kaza, doğal afet gibi öngörülemeyen
bir nedenle kesin süreyi kaçırması halinde, engel kalktıktan sonra 2 hafta
içinde başvurarak eski hale getirme isteyebilir. Mahkeme bu talebi haklı
bulursa, sanki süre hiç kaçırılmamış gibi ilgili usul işleminin yapılmasına
imkân tanınır (örn. süresi kaçan delil avansı sonradan yatırılabilir). Yargıtay
uygulamasında, süreyi kaçıran tarafın derhal eski hale getirme talebini ve
varsa gecikme nedenini belgeleyen delilleri sunması gerektiği vurgulanır[29]. Eski hale getirme müessesesi, kesin süre kuralının katı sonucunu
esneten istisnai bir yol olup, gerçekten elde olmayan sebeplerle hakkını
kaybeden taraflar için bir hukuki güvence işlevi görür.
Kanuni
Kural: HMK m.324/2’ye göre delil avansını belirtilen
kesin süre içinde yatırmayan taraf, “talep ettiği delilin ikamesinden
vazgeçmiş sayılır”. Yani süre geçtikten sonra avansı yatırmak, kural olarak
o delili canlandırmaz; hak düşümü gerçekleşmiştir. Mahkeme, süresinde
avansı yatırılmayan delili dikkate almaz ve o delille ispatlanması düşünülen
vakıayı, artık ispatlanamamış kabul eder[2][10]. Örneğin, keşif için iki haftalık kesin süre içinde gerekli avans
ödenmezse, keşif delilinden vazgeçildiği varsayılır; bilirkişi ücreti süresinde
yatırılmazsa o bilirkişi deliline dayanılmamış sayılır. Bu durumda, sonradan
avansın tamamlanması kural olarak hukuki sonucu değiştirmez. Süre
geçirildikten sonra yapılan geç ödemeler, normalde yargılamada o delilin
kullanılmasına olanak vermeyecektir.
İstisnai Durumlar ve
Yargı Uygulaması: Uygulamada, kesin süre geçirildikten
sonra yatırılan delil avansı konusunda farklı senaryolar ortaya
çıkabilmektedir:
Özetle,
kural olarak kesin süre sonrası yatırılan delil avansı geçersizdir,
ancak yargılamayı uzatmayan ufak gecikmelerde bazı Daire kararları
esneklik göstermektedir. Uygulamada ilk derece mahkemelerinin çoğunlukla katı
şekilde, süreden sonra yatırılan avansı dikkate almadıkları görülmekle
birlikte, Yargıtay’ın son eğilimleri davayı boş yere sonuçsuz bırakmamak
yönündedir. Yine de bu bir istisna olup her somut olayın özelliğine
göre değerlendirme yapılır. Tereddüt halinde, güvenli olan süreye riayet etmek veya
süre dolmadan ek süre talep etmektir.
Bu noktada, geç ödeme
ile ilgili bir diğer husus da ödemenin mahkeme veznesine fiilen ulaşma
zamanıdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, posta veya PTT aracılığıyla yapılan
ödemelerde, tarafın parayı süre içinde göndermiş olmasını yeterli görmüş,
paranın mahkeme veznesine süreden sonra geçmesinin sonucu etkilemeyeceğini
belirtmiştir[33]. HGK’nın bu kararında (YHGK 2015/1030 K.), davacı tebligatı aldıktan
sonra iki hafta içinde PTT’ye avans bedelini yatırmış ancak para mahkeme
hesabına birkaç gün gecikmeyle intikal etmiştir; Kurul, davacının süreye
uyduğunun kabulü gerekir diyerek usulü kazanılmış hakkın ihlal edilmediğini
vurgulamıştır[33].
Delil
ve gider avansının kesin süre ile ilişkisine dair Yargıtay içtihatları büyük
ölçüde istikrar kazanmıştır, ancak bazı daireler arasında vurgu farkları
gözlemlenebilir:
Sonuç
olarak, Yargıtay’ın güncel içtihatları ortak bir
noktada birleşmektedir: Gider avansı eksikliği giderilmezse dava usulden
reddedilir; delil avansı eksikliği ise davanın reddine değil, sadece ilgili
delilin gözardı edilmesine yol açar[11][10]. Mahkemelerin, kesin süre verirken HMK 94’e uygun davranmaları,
tarafları sonucu hakkında açıkça uyarmaları ve delil avansı yatırılmadığında
davayı değil delili “kaybettiklerini” dikkate alarak karar vermeleri gerektiği
yönünde Yargıtay’da tam bir fikir birliği oluşmuştur. Farklı daireler
arasındaki ufak nüanslar, daha çok sürelerin uygulanmasında hakkaniyete
uygunluk ve usul ekonomisi konusundadır (örneğin 11. HD’nin duruşma
atlatılmadıysa geç ödemeyi kabul etmesi gibi). Ancak esas hukukî ilke aynıdır: Kesin
süre, süjeye usulî yükümlülük yükler; gider avansına uyulmaması dava şartı
noksanlığı, delil avansına uyulmaması delilden feragat anlamına gelir.
Sorun
1: Gider Avansı ile Delil Avansının Karıştırılması:
Uygulamada bazı mahkemeler, delil için istenen ücreti yanlışlıkla gider avansı
kapsamında değerlendirip davanın usulden reddine karar verebiliyor.
Örneğin keşif veya bilirkişi ücreti yatırılmadığında, bunun dava şartı
eksikliği sanılması hatasına düşülebiliyor[45][46]. Çözüm: Hakimler, ara kararlarda hangi kalemin gider avansı,
hangisinin delil avansı olduğunu net ayırt etmelidir. HMK Yönetmeliği
m.45’te her ne kadar gider avansı tanımına bilirkişi, keşif ücretleri gibi
kalemler dahil edilmişse de, Yargıtay bu hükmün HMK ile çeliştiğini, dava
şartı olan gider avansının “delillerin ikamesi dışındaki” giderleri kapsadığını
açıkça ortaya koymuştur[42][40]. Bu nedenle mahkemeler, keşif, bilirkişi, tanık giderlerini delil
avansı adıyla ve ayrı bir süre vererek talep etmeli; avans yatırılmazsa HMK
324’e göre sadece delilden vazgeçildiğini kabul edip yargılamaya devam
etmelidir. Yargıtay kararları (ör. Yrg. 5. HD 2021/4411 K.) keşif bedelinin
delil avansı olduğuna ve yatırılmamasının davanın esastan reddi sonucunu
doğurmayacağına işaret etmektedir[47][39].
Sorun 2: Kesin Süre
Kararının Hatalı Tebliği veya İhtarı: Bir diğer pratik
sorun, tarafın kesin süre ihtarından haberdar olmaması ya da ihtarın usulüne
uygun yapılmamasıdır. Tebligat eksikleri veya duruşmaya mazeret nedeniyle
katılamayan vekile kesin süre kararının bildirilmemesi, süreyi fiilen işlemez
hale getirebilir. Çözüm: Hakimler, HMK 94 uyarınca kesin süre
verdiklerinde bu kararı muhataba usulüne uygun tebliğ etmeli ve tutanakta
ihtaratı eksiksiz belirtmelidir[48][49]. Aksi halde, Yargıtay bu şekilde verilip muhataba ulaşmayan kesin
sürelerin hukuki sonuç doğurmayacağını kabul etmektedir[50]. Uygulamada, e-tebligat sistemindeki karışıklıklar nedeniyle yanlış
tutanak tebliği gibi sorunlar yaşanabilmektedir. Taraf vekilleri de
tebligatları dikkatle takip etmeli, eksik tebligat halinde itirazlarını derhal
yapmalıdır. Örneğin Yargıtay 7. HD, eksik tutanak tebliğiyle kesin süre verilip
davanın reddedilmesini bozmuş; önce usule uygun tebligatla süre ver, sonra
gereğini yap demiştir[51][52].
Sorun 3: Sürelerin
Kısa veya Uygun Olmaması: Bazı mahkemelerce verilen
kesin süreler, yapılacak iş için yetersiz olabiliyor (örneğin, kapsamlı
bir keşif için sadece 3 gün süre verilmesi) veya makul olmayan derecede kısa
tutulabiliyor. Çözüm: Makul süre kavramına riayet edilmelidir.
HMK 94 gerekçesi ve Yargıtay içtihatları, verilen sürenin işin yapılmasına
elverişli olması gerektiğini, aksi halde ek süre talebinin hakkaniyete uygun
olacağını belirtir[17][53]. Avans yatırılması gibi nispeten basit bir işlemde dahi, bankacılık
veya kurumsal süreçler düşünüldüğünde en az birkaç hafta süre tanınması
uygulamada yerleşmiştir. Taraf avukatı, verilen süre gerçekçi değilse, süre
geçmeden önce ek süre talep edebilir veya hiç olmazsa sürenin kesin
olmadığı noktasını netleştirmeye çalışabilir.
Sorun 4: Avansın Son
Günde veya Geç Yatırılması: Uygulamada taraflar bazen
maddi imkansızlıklar veya ihmalkârlık nedeniyle avansı sürenin sonuna doğru
yatırır, hatta geç kalabilir. Bu durumda mahkemeler genellikle sürenin
dolduğunu not ederek delilden vazgeçildiğini tutanağa geçirir. Çözüm:
Taraflar, son günü beklemeden avansı yatırmalı, dekontu vakit
kaybetmeden dosyaya sunmalıdır. Eğer istemeyerek süre geçirilirse, derhal
eski hale getirme talebi düşünülmelidir (eğer haklı bir mazeret varsa).
Ayrıca ödemenin mahkemeye ulaşma süreci dikkate alınmalıdır: Örneğin
EFT/Havale yoluyla ödeme yapılacaksa, mesai saatleri ve resmi tatiller hesaba
katılmalı, ödeme dekontunda zaman damgası gibi detaylar kayıt altına
alınmalıdır. Yargıtay’ın PTT ile ödeme örneğinde olduğu gibi, taraf ödeme
talimatını zamanında vermişse kendisini koruyacak bir kayıt sunabilmelidir[33].
Sorun 5: Karşı
Tarafın Avansı Ödemeyerek Delili Engellemesi: Bir
taraf, özellikle karşı tarafın işine yarayacak bir delil için avans yatırmazsa,
HMK 324 gereği diğer tarafa ödeme imkanı tanınsa da uygulamada bu her zaman
gerçekleşmeyebilir. Örneğin davacı tanık dinletmek için tanık ücretini
yatırmadığında davalı buna müdahil olmayabilir, ancak aslında o tanığın ifadesi
davalının da işine yarayacak olabilirdi. Çözüm: Taraf vekilleri, karşı
tarafın yatırmadığı ancak kendi lehlerine olabilecek deliller konusunda
proaktif davranmalıdır. Kanun, “diğer taraf yatırabilir” diyerek bu imkanı
sunmuştur[7][8]. Özellikle teknik bir bilirkişi incelemesinden her iki tarafın
aydınlanması bekleniyorsa, karşı taraf gerekirse avansı ödeyip o delilin
dosyaya kazandırılmasını sağlayabilir. Bu ödediği miktar, yargılama gideri
olarak lehine hükmedilebilecektir. Dolayısıyla “nasıl olsa karşı taraf
yatırmadı, delil kullanılamayacak” yaklaşımı yerine, taraflar stratejik
düşünerek ortak delillerin peşine düşmelidir.
Sorun 6: Adli Yardım
ve Avans Ödenmesi: Maddi durumu yetersiz bazı
davacılar, avansları ödeyemeyip hak kaybına uğrayabiliyor. Çözüm: Bu
durumda adli yardım kurumu devreye sokulabilir. Nitekim HMK’da, adli
yardım talebiyle dava açanlardan başlangıçta harç, gider ve delil avansı
alınmaz (HMK Yönetmeliği m.45/II)[54]. Eğer bir tarafın ödeme gücü gerçekten yoksa, adli yardım talep ederek
geçici olarak bu yükümlülükten muaf olabilir. Mahkeme adli yardım kararı
verirse, avanslar Hazine’den karşılanır (HMK m.333 ve devamı). Avukatlar,
müvekkillerinin mali durumunu değerlendirip gerekli durumlarda dava açarken
veya delil masrafı istenirken adli yardım isteminde bulunmayı
unutmamalıdır.
Yukarıdaki sorunların
çözümünde en temel ilke, iletişim ve dikkattir. Mahkemeler açık ve
yazılı ihtarlarla tarafları bilgilendirmeli; taraflar da tebligat ve ara
kararları dikkatle takip etmelidir. Unutulmamalıdır ki, usul kuralları şekle
bağlı ise de, hakkaniyete ve dürüstlük kuralına aykırı olmayacak esneklikler de
içerir – örneğin haklı mazeret varsa eski hale getirme, karşı taraf
ödeyebiliyorsa delilin kurtarılması gibi.
Hem
hukukçuların hem de davayla ilgilenen vatandaşların, delil ve gider avansı
konularında şu noktalara dikkat etmeleri yararlı olacaktır:
Sonuç
itibariyle, delil avansı veya gider avansının, mahkemece verilen kesin süre
geçirildikten sonra yatırılmasının riski yüksektir. Gider avansı yönünden
bu, davanızın hiç görülmeden reddi sonucunu doğurabilir; delil avansı yönünden
ise belki davanız görülecek ama önemli bir ispat aracınızı kaybetmiş
olacaksınız. Bu nedenle, usul kurallarına uygun hareket etmek, süreleri asla
hafife almamak ve gerektiğinde hukuki yardım almak en doğru yoldur.
Unutmayalım ki, usul ekonomisi ve adil yargılanma prensipleri doğru
uygulandığında, hem tarafların hakları korunur hem de yargılamanın itibarı
artar. Bu dengeyi sağlamak ise hem yargı mercilerinin hem de avukatların ortak
sorumluluğudur.
Kaynaklar:
·
HMK m.120, m.324 ve ilgili mevzuat
hükümleri[4][55]
·
Yargıtay HGK, 12.03.2015 T.,
2013/9-651 E., 2015/1030 K. (Gider avansı ve delil avansı ayrımı)[11][10]
·
Yargıtay 11. HD, 13.04.2022 T.,
2021/1326 E., 2022/3365 K. (Kesin süreden sonra yatırılan avansın geçerliliği)[30]
·
Yargıtay 9. HD, 30.09.2020 T.,
2017/17006 E., 2020/12243 K. (Delil avansı yatırılmamasının davaya etkisi)[34][35]
·
Yargıtay 22. HD, 17.05.2016 T.,
2015/624 E., 2016/470 K. (Kanun yararına bozma) ve 24.07.2018 Tarihli RG’de
yayımlanan 2018/6283 E., 2018/10735 K. kararı (Delil avansı yatırılmamasında
ispat değerlendirmesi)[36][38]
·
Yargıtay 15. HD, 09.03.2021 T.,
2021/344 E., 2021/725 K. ve 08.10.2020 T., 2020/2726 E., 2020/3029 K. kararları
(Keşif bedelinin delil avansı niteliği ve kesin süre uygulaması)[41][43]
·
Yargıtay 8. HD, 17.02.2022 T.,
2021/4288 E., 2022/6080 K. (Keşif giderlerinin kalem kalem belirtilmemesi
halinde kesin sürenin sonuç doğurmayacağı)[21][20]
·
Doktrinel Kaynaklar: Pekcanıtez Usul (Atalay/Pekcanıtez), HMK Şerhi ve ilgili makaleler
(Özbek, Hukuk Yargılamasında Gider Avansı, 2016)[3][2].
[1] [2] [3] [4] [5] [6] [7] [8] [9] [10] [11] [19] [20] [21] [22] [34] [35] [39] [40] [41] [42] [43] [44] [45] [46] [47] [55] HMK Madde 324 Delil İkamesi İçin
Avans
https://barandogan.av.tr/blog/mevzuat/hmk-madde-324-delil-ikamesi-icin-avans.html
[12] [13] [16] [24] [26] [53] Davalarda Verilen Kesin Süre
Nedir? Kesin Süreye Riayet Edilmemesi Durumunda Ne Olur?
[14] [15] [23] HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU > 1
- Genel Hükümler > - Süreler, Eski Hâle Getirme ve Adli Tatil > - Süreler
> Madde 94 - Kesin süre
https://app.e-uyar.com/madde/index/fc127b5e-d645-4fd5-bf5f-02a0ecf21c3a
[17] [18] [25] [27] [30] [31] [32] [48] [49] [50] [51] [52] HMK Madde 94 Kesin Süre
https://barandogan.av.tr/blog/mevzuat/hmk-madde-94-kesin-sure.html
https://barandogan.av.tr/blog/mevzuat/hmk-madde-96-sure.html
[33] SİNOP BAROSU |
www.sinopbarosu.org.tr/
https://www.sinopbarosu.org.tr/Detay/yargitay-hukuk-genel-kurulu-esas-20131824-karar-20151030-69639
[36] [37] [38] Yargıtay 22. Hukuk Dairesi Kararı
E. 2018/6283 | Eriş Bağımsız Denetim ve YMM A.Ş. | Yeminli Mali Müşavirlik ve
Bağımsız Denetim Hizmetleri
https://www.erisymm.com/2018/07/25/yargitay-22-hukuk-dairesi-karari-e-2018-6283/
[54] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi
2021/344 Esas 2021/725 Karar Sayılı Kararı