Her dava sürecinde tarafların iddia
ve savunmalarını kanıtlamak için belirli bir zaman dilimi içinde delillerini
ortaya koymaları gerekir. Hukuk yargılamasında “kesin süre”, mahkemenin
taraflara verdiği ve geçirildiğinde hak kaybına yol açan son süreyi ifade eder.
Bu süre geçtikten sonra sunulan deliller, kural olarak dikkate alınmaz. Bu
makalede, delillerin kanuni veya hakim tarafından belirlenmiş kesin süreden
sonra sunulmasının hukuki sonuçları, uygulamadaki istisnalar ve Yargıtay’ın
çeşitli dairelerinden emsal kararlarla ortaya konulan ilkeler, hem hukukçular
hem de vatandaşlar için anlaşılır fakat teknik bir dille ele alınmaktadır.
Kesin süre, tarafların usule ilişkin belirli
işlemleri (örneğin delil bildirme, belge sunma, harç yatırma vb.)
gerçekleştirmeleri için tanınan, geçilmesi halinde çoğunlukla o hakkın
yitirileceği bağlayıcı süredir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) bazı
süreler kanunen kesin olarak öngörülmüştür; ayrıca hakim de uygun durumlarda
verdiği süreyi kesin olarak belirleyebilir[1]. Delil bildirme bakımından, HMK’nın 119. maddesi uyarınca
davacı, iddialarını ispat için hangi delillere dayanacağını dava dilekçesinde
belirtmek zorundadır; davalı da cevabında savunmasını hangi delillerle
ispatlayacağını bildirmelidir[2][3]. Tarafların dilekçelerinde dayandıkları belge niteliğindeki
delilleri de genellikle dilekçelerine eklemeleri beklenir.
Davanın dilekçeler teatisi (karşılıklı dilekçeler) aşaması
tamamlandıktan sonra, mahkeme ön inceleme duruşması esnasında taraflara,
dilekçelerinde bildirip de henüz sunmadıkları belgeleri sunmaları veya henüz
temin edilmemiş diğer deliller için gerekli açıklamaları yapmaları amacıyla iki
haftalık bir kesin süre verir[4][5]. HMK 140/5. maddesi uyarınca, verilen bu kesin süre içinde
bildirilen eksikler tamamlanmazsa, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş
sayılmasına karar verilir[6]. Yani süre geçtikten sonra getirilen deliller, kural olarak o davada
kullanılma hakkı kaybedilmiş sayılır.
Aşağıdaki tabloda hukuk yargılamasının temel aşamaları ve her birinde
delil sunma durumunun özeti verilmiştir:
Yargılama Aşaması |
Delil Sunma Durumu |
Dava Dilekçesi (Davacı) |
İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispatlanacağı
belirtilmelidir[2]. Mevcut belge deliller mümkünse dilekçeye eklenir. |
Cevap Dilekçesi (Davalı) |
Savunmadaki her bir vakıa hangi delillerle çürütülecek
belirtilmelidir[7]. Davalı da elindeki belgeleri cevaba eklemelidir. |
Cevaba Cevap / İkinci Cevap |
(Varsa) Taraflar, karşı tarafın dilekçesine karşı yeni vakıa ileri
süremez ancak önceki dilekçede belirtilen delilleri sunabilir. Yeni delil
bildirimi kural olarak bu aşamada da mümkün değildir (HMK 141, 142). |
Ön İnceleme Duruşması |
Taraflar, dilekçelerinde belirtip de sunmadıkları belgeleri
sunmak veya getirtilmesi gereken deliller için açıklama yapmak üzere 2
hafta kesin süre alırlar[4]. Bu kesin sürede sunulmayan belgeye artık dayanamazlar[6]. Hakim, ayrıca tarafların anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları
tespit eder; yeni delil bildirmeye ilk derece için son fırsat bu
aşamada tanınır. |
Tahkikat (Esas Yargılama) |
Delil toplanması ve incelenmesi aşamasıdır.
Kural olarak bu aşamada yeni delil gösterilemez. Taraflar sadece
önceden bildirdikleri ve dosyaya girmiş deliller üzerinden iddia ve
savunmalarını yürütür. Sonradan sunulan deliller, ancak HMK 145’teki
koşullar mevcutsa ve mahkemece kabul edilirse dikkate alınabilir. Aksi
halde dikkate alınmaz[8]. |
İstinaf (Bölge Adliye) |
Yeni delil sunulması mümkün değildir. HMK 357/1 maddesi
uyarınca istinaf kanun yolunda taraflar asla yeni delil ileri süremezler[9]. Bölge adliye mahkemesi, ilk derece dosyasındaki mevcut deliller
üzerinden inceleme yapar. (İstisnai olarak, sadece ceza
yargılamasında istinaf mahkemesinin yeni delil toplayabildiği
unutulmamalıdır; hukuk davalarında böyle bir imkan yoktur.) |
Temyiz (Yargıtay) |
Yeni delil sunulamaz. Temyiz, kural olarak yalnızca hukuki denetim
yoludur; Yargıtay’da yeniden delil değerlendirmesi veya toplaması yapılmaz.
İlk defa temyizde sunulan deliller, karşı tarafın muvafakati olsa dahi
incelemeye alınmaz[10]. |
Kanuni sürelerin kaçırılması halinde delil sunulamaması, hukukumuzda
kural olarak benimsenmiştir. HMK’nın 145. maddesi
ilk cümlesi açıkça “Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil
gösteremezler” hükmünü ihtiva etmektedir[11]. Bu kural, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılması ve tarafların
sürelere riayet etmesinin sağlanması amacıyla getirilmiştir. Zira mahkemeye geç
sunulan her yeni delil, karşı tarafın itiraz hakkı ve delilin incelenmesi için
ek işlemler gerektireceğinden, davayı uzatma potansiyeli taşır. Tahkikatın
amacı zaten esasen delil toplamak değil, önceden dosyaya sunulmuş
delilleri inceleyip değerlendirmek olmalıdır; aksi halde yargılama uzar[12][13]. Bu nedenle, süre geçirilerek sunulan deliller –tarafın etki alanı
dışındaki çok özel durumlar haricinde– dikkate alınmamalıdır[14].
Yargıtay içtihatları da bu prensibi defaatle vurgulamıştır. Örneğin,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018 tarihli bir kararında “kural olarak yasal
sürenin geçmesinden sonra delil bildirme talebinin reddi gerektiğini”
açıkça belirtmiştir[15]. Yine Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin bir kararında, dava ve cevap
dilekçelerinde hiç delil göstermeyen ve ön incelemede de delillerini sunmayan
tarafın, tahkikat aşamasında artık delil bildirme hakkı olmadığının altı
çizilmiştir[8]. Benzer şekilde, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi bir kararında davacı eşin
başlangıçta tanık deliline dayanmamış olmasına rağmen, sonradan bildirdiği
tanıkların dinlenmesi sonucu karar verilmesini usul ve yasaya aykırı
bularak bozma nedeni yapmıştır; zira dilekçede dayanılamayan (hiç
belirtilmemiş) bir delilin sonradan sunulması hukuken sonuç doğurmaz[16].
Bu kurala uyulmamasının yaptırımı, çoğu zaman isteme (talep)
hakkının yitirilmesi şeklinde ortaya çıkar. Mahkeme, süresinden sonra ibraz
edilen bir delili karara esas almadan hüküm verebilir; eğer mahkeme
hatalı şekilde bu delili değerlendirirse, bu durum Yargıtay incelemesinde bozma
sebebi olabilir. Örneğin, davalı tarafın süresinde sunmadığı bir belgeye
dayanarak ilk derece mahkemesinin davayı reddetmesi doğru bulunmamış ve karar
Yargıtay’ca bozulmuştur[17]. Kural olarak, süresi geçtikten sonra sunulan deliller yargılama
dışında bırakılır; böylece tarafların usule uygun davranması teşvik edilir
ve kötü niyetli uzatma girişimlerinin önüne geçilir[18].
Önemle belirtilmelidir ki, eğer taraf bir delili süresi içinde sunmamışsa ve bunun için herhangi bir mazereti de yoksa, artık o delile dayanma hakkını kaybeder. Nitekim Yargıtay HGK, davaya süresinde cevap vermeyen ve hiçbir delil bildirmeyen davalının, ön inceleme duruşmasında sonradan tanık dinletme talebinin reddini yerinde bulmuştur[19]. Bu yaklaşım, “usulüne uygun tebligata rağmen yasal süresi içinde cevap vermeyen davalı, sonradan delil bildiremez” şeklinde özetlenebilir.
Ancak HGK’nın daha yeni bir kararında(24.06.2021 tarihli, 2017/11-144 E. – 2021/834 K.), cevap dilekçesi vermemiş olan davalının, inkâr çerçevesinde savunma yapabileceği ve bu yönde ispat faaliyetinde bulunmak amacıyla delil gösterebileceği kabul edilmiştir.[36]
HMK m.145, süreden sonra delil göstermeye iki önemli istisna
tanımıştır. Kanun metnine göre: “Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi
yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri
sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin
sonradan gösterilmesine izin verebilir.”[20]. Bu hükme göre mahkeme, kuraldaki yasağı esnetip geç sunulan bir
delili kabul edebilmekte; fakat bunun için şu iki şarttan en az birinin
gerçekleşmesi gerekir:
Hakim, bu iki şarttan birinin gerçekleştiğine kanaat getirirse, HMK 145
uyarınca gerekçeli bir ara kararla ilgili delilin dosyaya kabulüne izin
verebilir. Bu halde dahi, karşı tarafa gerekirse ek beyanda bulunma veya o
delile karşı kendi delillerini sunma imkanı tanınmalıdır ki hukuki
dinlenilme hakkı zedelenmesin. İstisnai durumun varlığı genelde şu hallerde
söz konusu olabilir:
·
Delil, dava açıldıktan sonra varlık
kazanmıştır (örneğin karşı tarafın dava devam ederken yaptığı bir işlem
nedeniyle ortaya çıkan yeni bir delil).
·
Delil, tarafın bilgisi ve erişimi
dışında olup, ancak yargılama esnasında elde edilebilmiştir (örneğin
başka bir kuruma yapılan başvuru sonucu geç gelen bir kayıt, rapor, bilirkişi
incelemesi vb.).
·
Delil baştan beri mevcut olsa
bile, tarafın ilk sunduğu belgeler arasında yer almamasının haklı bir
mazereti vardır (örneğin, belgeyi sunmamakta haklı bir hukuki engel, mücbir
sebep veya benzeri bir durum).
Belirtmek gerekir ki, HMK 145/2’de tanınan bu esneklik, suiistimal
edilmemelidir. Taraf, gerçekten sonradan ortaya çıkan veya eline geçen bir
delil olduğunda derhal mahkemeye başvurup, durumunu izah ederek izin talep
etmelidir. Mahkeme, talebi kabul veya gerekçeli bir kararla ret edebilir.
Tarafın kötü niyetli olduğunun anlaşılması halinde elbette talep reddedilir ve
hatta yargılama giderleri, gecikme nedeniyle karşı tarafa yüklenen ekstra
masraflar gibi konularda aleyhine sonuçlar doğabilir.
Yargıtay kararları, istisna hallerin uygulamasına dair örnekler
sunmaktadır:
Yargıtay kararlarından çıkan sonuç; tarafların kusuru dışında kalan
çok özel durumlar olmadıkça, süre geçtikten sonra sunulan delilin kural
olarak dikkate alınmadığı yönündedir[24]. İstisnai durumlarda ise, bunun gerçekten istisnai şartlara uygun
olduğu tarafça ileri sürülmeli ve mümkünse kanıtlanmalı, mahkeme de bunu
değerlendirmelidir. Aksi halde, delilin süreden sonra sunulduğu anlaşıldığında
herhangi bir inceleme yapılmaksızın reddi gerekir.
İlk derece mahkemesinde (asliye veya iş mahkemesi gibi) görülüp karara
bağlanan bir davada, taraflar kararı beğenmezlerse istinaf yoluna (Bölge Adliye
Mahkemesine) başvurabilir. Ancak istinaf aşamasında yeni delil sunulması
mümkün müdür? HMK, istinaf incelemesinin çerçevesini belirlerken bu konuya
da açıklık getirmiştir. HMK 357/1. maddesi uyarınca, istinaf
dilekçesinde veya istinaf yargılaması sırasında yeni delil gösterilemez.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi de 2023 tarihli bir kararında, istinaf incelemesi safhasında
yeni delil ileri sürülmesinin mümkün olmadığını kesin bir dille ifade
etmiştir[9]. Bu demektir ki, taraflar ilk derece mahkemesinde sunmadıkları bir
delili Bölge Adliye Mahkemesine sunarak inceleme konusu yaptıramazlar.
Bölge Adliye Mahkemesi, kural olarak ilk derece dosyasındaki delillerle
bağlıdır ve sadece hukuki değerlendirme veya gerektiğinde (özgürleştirilmiş
usul çerçevesinde) sınırlı bir şekilde yeniden değerlendirme yapar.
İstinaf aşamasında yeni delil sunma yasağının tek istisnası, ilk
derece mahkemesinin hukuka aykırı şekilde delil sunma hakkını engellemiş olması
gibi durumlardır. Örneğin, ilk derece mahkemesi usulen vermesi gereken kesin
süreyi vermemiş yahut tarafın delilini sunmasına mani olmuşsa, istinaf
mahkemesi bunun telafisi için sınırlı bir şekilde delil kabul edebilir. Bu
durum, aslında yeni delil sunulması sayılmaktan ziyade, ilk derece
yargılamasındaki usul hatasının giderilmesi olarak görülebilir. Nitekim HMK
m.355 hükmü, istinaf incelemesinde kamu düzenine aykırılık halleri hariç yeni
vakıa ve taleplerin dikkate alınamayacağını belirtir. Dolayısıyla, tarafların
usulüne uygun şekilde sunmadığı bir delili istinafta ileri sürmeleri kural
olarak mümkün değildir.
Temyiz aşamasında (Yargıtay’da) yeni delil sunulması ise hiçbir halde
kabul edilmez. Zira temyiz, istinaftan sonra
Yargıtay’ın yaptığı sınırlı hukuki denetimdir; Yargıtay bir vakıa yargılaması
yapmaz, yeni delil incelemesi hiç yapmaz. HMK 366 ve devamı maddelerine göre
Yargıtay, ancak mevcut dosya kapsamına ve istinaf kararına yönelik hukuki
değerlendirme yapar. Bu sebeple, bir tarafın karar temyiz edilirken veya
temyiz incelemesi sırasında yeni bir belge sunması halinde, bu belge
Yargıtay tarafından incelemeye dahil edilmez. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, bu
konuda çok net bir içtihat geliştirmiştir: Temyiz aşamasında, davanın en
başından beri tarafın elinde bulunan ancak sunulmayan bir delilin artık dikkate
alınması mümkün değildir[25][10]. Çünkü temyizde yeni delil ileri sürülmesine izin vermek, yargılamayı
makul sürede bitirme ilkesini tamamen etkisiz hale getirecektir. Temyizde
yeniden yargılama yapılamayacağı için, böyle bir delil üzerinde durulması
mümkün değildir[26].
Örneğin, bir iş davasında davalı işveren ilk derecede sunmadığı bazı ücret
bordrolarını temyiz dilekçesi ekinde Yargıtay’a sunmuşsa, Yargıtay bu
belgeleri değerlendirmeyecektir. Bu konuda yaşanan bir uyuşmazlık Hukuk Genel
Kurulu’na kadar gitmiştir. İlk derece mahkemesinin kesin süresine rağmen
bordroları süresinde ibraz etmeyen işveren, temyizde bu bordroları sununca
Yargıtay’daki ilgili hukuk dairesi yerel kararı bu bordrolar ışığında bozmuştur.
Yerel mahkeme ise buna direnmiş, “kesin sürede sunulmayan belgelere
dayalı bozma yapılamaz” diyerek Hukuk Genel Kurulu’na konuyu taşımıştır. Hukuk
Genel Kurulu, çoğunluk görüşüyle yerel mahkemenin direnme kararını haklı bulmuş
ve temyiz aşamasında sunulan belgelere dayanılarak bozma yapılamayacağına karar
vermiştir[27][28]. HGK’nın gerekçesinde, “ilk derece yargılaması sırasında verilen
süre içinde elindeki belgeleri sunmayan tarafa temyiz aşamasında belge sunma
imkanı vermek, yargılama faaliyetini ciddiye almayan veya davayı uzatma amacı
güden kötü niyetli kişileri ödüllendirmek olur” denilerek bu tutumun hukuka
aykırı olduğu belirtilmiştir[28].
Yargıtay’ın yerleşik yaklaşımına göre, taraflar temyiz ve karar
düzeltme aşamalarında yeni delil getiremez; zira HMK 145 hükmüyle tanınan
esneklik sadece ilk derece yargılaması için geçerlidir[29]. Nitekim Yargıtay HGK, temyiz aşamasında sunulan bir banka dekontunun
davalının baştan beri elinde bulunduğunu ve hiçbir makul açıklama olmaksızın
sunulmadığını belirterek, bu dekontun delil olarak kabul edilemeyeceğine
karar vermiştir[25]. Sonuç olarak, istinaf ve temyizde yeni delil sunmak kural olarak
mümkün olmadığından, tarafların tüm delillerini ilk derece sürecinde ortaya
koymaları hayati önemdedir.
Özetle, hukuk yargılamasında delillerin zamanında bildirilmesi
esastır. Süresi geçirildikten sonra sunulmak istenen deliller, ancak çok
istisnai hallerde ve mahkemenin takdiriyle kabul edilebilmektedir. Aksi halde,
geç kalan deliller iddia veya savunmayı desteklemek üzere kullanılamaz. Hem hak
kaybına uğramamak, hem de usul ekonomisine uygun davranmak açısından taraflar
ve vekilleri şu hususlara dikkat etmelidir:
Sonuç olarak, delillerin zamanında sunulması, hukuki dinlenilme
hakkı ile makul sürede yargılama arasındaki dengeyi sağlamaktadır.
Taraflar, dava açarken veya kendilerine dava yöneldiğinde ellerindeki tüm bilgi
ve belgelerle hazırlıklı olmalı; “nasıl olsa sonra sunarım” düşüncesine
kapılmamalıdır. Yargıtay kararları da göstermektedir ki, kanunda belirtilen
süre geçirildikten sonra –çok özel bir sebep olmadıkça– delil bildirilmesine
izin verilmemekte ve bu kurala aykırı davranan taraflar usulen kayba uğramaktadır.
Hem hak kaybını önlemek hem de yargılamanın sağlıklı işlemesini temin etmek
için, belirlenen süre kurallarına uygun hareket etmek en temel ilkedir[11].
[1] HMK Madde 94 Kesin Süre - Avukat Baran Doğan
https://barandogan.av.tr/blog/mevzuat/hmk-madde-94-kesin-sure.html
[2] [3] [4] [5] [6] [7] [8] [9] [10] [11] [12] [14] [16] [17] [18] [21] [22] [23] [24] [25] [26] [27] [28] [30] [31] [32] [33] [34] [35] HMK Madde 145 Sonradan Delil Gösterilmesi
https://barandogan.av.tr/blog/mevzuat/hmk-madde-145-sonradan-delil-gosterilmesi.html
[13] [19] [20] Davaya Süresinde Cevap Verilmezse Sonradan Delil Bildirilmez
https://www.degisimhukuk.com/davaya-suresinde-cevap-verilmezse-sonradan-delil-bildirilmez/
[15] Karamercan Hukuk
[29] [PDF] CİLT: 87 - İstanbul Barosu
https://www.istanbulbarosu.org.tr/files/yayinlar/dergi/doc/17.pdf
[36] Erdem&Erdem
https://www.erdem-erdem.av.tr/bilgi-bankasi/davaya-suresinde-cevap-vermeyen-taraf-delil-gosterebilir-mi