Trafik Kazası, Tutanak Engeli ve Mala Zarar Verme Suçunda Kast Unsuru

Trafik Kazası, Tutanak Engeli ve Mala Zarar Verme Suçunda Kast Unsuru

Giriş

Trafik kazaları sonrasında kazaya karışan kusurlu sürücünün, kaza tespit tutanağı düzenlenmesini fiziksel veya psikolojik baskıyla engellemesi son dönemde ceza yargılamasında tartışma konusu olmuştur. Özellikle, bir maddi hasarlı trafik kazasının sıradan kaza sınırlarını aşıp mala zarar verme suçu (TCK m.151/1) kapsamına girip girmeyeceği ve bu durumda kast unsurunun oluşup oluşmadığı merak edilmektedir. Bu makalede, Adana 18. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 08/04/2025 tarihli kararında (2025/135 E., 2025/181 K.) ele alınan somut olay üzerinden bu mesele incelenecektir. Söz konusu kararda, kazaya sebebiyet veren sürücünün, olay sonrası üçüncü şahısları çağırarak mağdura baskı ve şiddet uygulaması; bunun sonucunda mağdur aracının zarar görmesi ve tutanağın tutulmasının engellenmesi bir bütün olarak değerlendirilmiş; failin mala zarar verme suçunda aranan kast unsurunu gerçekleştirdiği kabul edilerek mahkûmiyetine hükmedilmiştir. Makalede, bu karar ışığında TCK m.151’de düzenlenen mala zarar verme suçunun unsurları ve özellikle kast (kasıt) unsuru üzerinde durulacak; trafikteki bir maddi hasarlı kazanın hangi hallerde ceza hukuku kapsamına gireceği doktrinel bakışla analiz edilecektir. Ayrıca ilgili iddianame (Adana C.Başsavcılığı 2025/2942 E., 2025/2263 İddianame) ve gerekçeli karar içeriğine dayanılarak örneklemeli bir değerlendirme yapılacak; hukukçular, uygulayıcılar ve genel kamuoyu için aydınlatıcı bir üslupla çözümlemeler sunulacaktır.

Mala Zarar Verme Suçunun Genel Çerçevesi (TCK 151)

Türk Ceza Kanunu’nun 151. maddesi, mala zarar verme suçunu düzenlemektedir. Kanun metnine göre: “Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hale getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır[1]. Bu suçun basit hali şikâyete tabi olup cezası 4 ay ila 3 yıl hapis veya adlî para cezasıdır[1]. Kanunun devamındaki 152. madde ise suçu daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hallerini belirtir (örneğin kamu malına zarar verme, yakarak zarar verme gibi durumlar)[2][3], ancak somut konumuz açısından TCK 151/1’deki basit şekil esastır.

Mala zarar verme suçunun unsurlarından en önemlisi manevi unsurdur (kast). Kanun koyucu, bu fiilin ancak kasten işlenebileceğini öngörmüştür. Başka bir deyişle fail, başkasının malına zarar verme fiilini bilerek ve isteyerek gerçekleştirmelidir; failin bu fiili bilmeyerek veya istemeyerek yapması halinde suç oluşmaz[4]. Doktrinde de vurgulandığı üzere, TCK m.151’de tanımlanan fiillerin taksirle (dikkatsizlikle) işlenmesi cezai sorumluluk doğurmaz; mala zarar verme suçunun manevi unsuru kasttır[5]. Kastın varlığı halinde doğrudan kast veya olası kast şeklinde gerçekleşebilir[4]. Yani fail, zarar verici neticeyi istemese bile davranışıyla öngördüğü zararı kabullenmiş (olası kast) olsa dahi kasten hareket ettiği kabul edilebilir. Buna karşılık bilinçli taksir (sonucu öngörüp istememe) durumunda mala zarar verme suçu oluşmaz, zira kanunen bu suç taksirle işlenebilen bir suç tipi değildir[6].

Mala zarar verme suçunda korunan hukuki değer mülkiyet hakkıdır. Bu kapsamda kanun, sadece malın fiziken tahrip olmasını değil, malın değerinin ve kullanım amacının da korunmasını hedefler[7]. Yargıtay kararları da, malın bütünüyle yok olması kadar değerinin düşürülmesi veya amacına uygun kullanımının önemli ölçüde engellenmesi hallerini de bu suç kapsamında değerlendirmektedir[7]. Dolayısıyla, bir malın fiziksel zarara uğraması şart değildir; malın ekonomik değerine veya işlevine kayda değer bir zarar verilmesi de mala zarar verme suçu kapsamında görülebilir[7]. Suçun oluşumu için özel bir saik aranmamakta, genel kast yeterli kabul edilmektedir; failin belirli bir amaçla hareket etmesi şart değildir[8]. Örneğin bir kimsenin öfkeyle başkasının eşyasını kırması da, zarar verme kastı özel bir plan gütmese bile, bu suçu oluşturur.

Trafik Kazalarında Kasıt ve Taksir Ayrımı

Trafik kazaları hukukî bakımdan çoğunlukla taksir (ihmal, dikkatsizlik) kapsamında ele alınır. Kaza ile kasıt kavramları birbiriyle zıttır; kaza istem dışı meydana gelirken kasıt bilerek ve isteyerek hareket etmeyi ifade eder[9]. Nitekim, “kasten kaza yapılmaz” denilerek, tipik bir trafik kazasında sürücünün kasti suç işlemediği vurgulanır[9]. Bu sebeple maddi hasarla sonuçlanan bir trafik kazasında, failin kusuru tedbirsizlik veya dikkatsizlik ise, ortaya çıkan mal zararı kural olarak ceza kanunu kapsamında suç teşkil etmez. Böyle durumlarda zarar görenin başvurabileceği yol, özel hukuk (tazminat) ve sigorta mekanizmalarıdır. Zorunlu mali sorumluluk sigortası da (trafik sigortası) bu tip kazalardaki maddi zararları karşılamak üzere devrededir[9].

Ancak, her ne kadar kazaya sebebiyet veren eylem kasti değilse de, kaza sonrasındaki davranışlar ceza hukuku açısından ayrı değerlendirmeye tabi olabilir. Eğer kazadan sonra sürücü bilerek ve isteyerek bazı fiiller gerçekleştirirse (örneğin delilleri yok etmek, kasten ilave zarar vermek, şiddet kullanmak vb.), bu fiiller bağımsız suçlar oluşturabilir. Özetle: Maddi hasarlı bir trafik kazası tek başına “mala zarar verme” suçu değildir, çünkü ortada kast yoktur. Fakat kazayı takip eden süreçte failin kastını ortaya koyan eylemler varsa, sıradan bir kaza olayı ceza hukuku bakımından farklı bir niteliğe bürünebilir.

Bu noktada iki örnek senaryo arasında ayrım yapmak faydalı olacaktır:

  • Senaryo 1 (Sıradan Kaza): İki araç hafif şekilde çarpışır, maddi hasar vardır ancak taraflar medeni şekilde kaza tespit tutanağını doldurur veya polisi çağırır. Kusurlu sürücü hasarı isteyerek vermemiştir. Bu durumda fail hakkında TCK 151 kapsamında bir suç oluşmaz; sadece trafik idari yaptırımları ve sivil tazmin yükümlülüğü doğar.
  • Senaryo 2 (Kaza Sonrası Kasıtlı Eylem): Maddi hasarlı kaza sonrası kusurlu sürücü, olayı kendi lehine çevirmek veya sorumluluktan kaçmak amacıyla kasten bir takım eylemlerde bulunur. Örneğin, karşı tarafa ait eşyaya bilerek zarar verir, fiziksel şiddet uygular veya kaza tutanağının tutulmasını engellemek için tehdide başvurur. İşte bu tür bilinçli eylemler, kazadan bağımsız olarak ceza hukuku açısından suç teşkil edebilir. Fail o andan itibaren kazanın ötesinde kasten suç işleyen kişi konumuna düşmektedir. Yargıtay’ın da benzer durumlara ilişkin kararları mevcuttur. Örneğin, bir olayda sanıklar maddi hasarlı bir trafik kazası yaptıktan sonra mağdura yönelik zarar verici eylemlerde bulunmuş, yerel mahkeme her ne kadar beraat kararı vermiş olsa da Yargıtay bu kararı hatalı bularak sanıkların mala zarar verme suçundan mahkûm edilmeleri gerektiğine hükmetmiştir[10]. Bu örnek, kazanın ardından gelişen kasıtlı fiillerin cezasız kalmaması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Özetle, trafik kazası sonrasındaki kasıtlı fiiller, kazanın başlangıçta istemeden meydana gelmiş olmasından bağımsız şekilde değerlendirilir. Kaza anında bulunmayan kast unsuru, kazadan sonra failin iradi davranışlarıyla ortaya çıkabilir ve bu durumda ceza sorumluluğu doğar.

Olayın Özeti: Adana Kararındaki Trafik Kazası ve Sonrası

İnceleme konumuz olan Adana 18. Asliye Ceza Mahkemesi kararındaki olay, yukarıda değinilen senaryo 2’nin çarpıcı bir örneğini sunmaktadır. Müşteki (mağdur), aracını Adana ili Seyhan ilçesinde bir hastane otoparkına park etmiştir. Sanık, kendi aracıyla park alanında manevra yaparken park halindeki araca çarparak maddi hasara sebep olmuştur[11]. Kaza sonrası taraflar arasında, olması gerektiği gibi maddi hasarlı kaza tespit tutanağı düzenlenmesi konusunda görüşme başlamıştır. Ancak, sanık bu tutanağın tutulmasını istememiş; aracın tamir masraflarını kendilerinin karşılayacağını söyleyerek resmi prosedürü atlamaya çalışmıştır (muhtemelen sigorta hasarsızlık kaydının bozulmaması veya kusur tespitinden kaçınma amacıyla).

Bu esnada, sanığın yanında bulunan akrabası olaya dahil olmuştur. Mağdur, kaza tutanağını usulüne uygun tutmakta kararlı davranınca tansiyon yükselmiştir. 

Yaşanan bu olay neticesinde Cumhuriyet savcılığı tarafından hazırlanan iddianame, olayı özetleyerek sanığın “mala zarar verme”  suçunu işlediğini ileri sürmüştür[17][18]. İddianamede atıf yapılan deliller arasında mağdur beyanı, tanık ifadeleri, güvenlik kamerası görüntüleri, fotoğraflar ve görgü/zarar tespit tutanakları yer almaktadır[19]. Taraflar uzlaştırma kapsamında görüşmüş ancak uzlaşma sağlanamamıştır; mağdurun uğradığı maddi zarar (araç hasarı) sanıklarca karşılanmadığı için şikâyet devam etmiştir[21].

Adana 18. Asliye Ceza Mahkemesi, basit yargılama usulüyle yürüttüğü yargılama sonucunda, sanığın üzerine atılı mala zarar verme suçu sabit görmüştür. Mahkeme, sanık hakkında TCK 151/1 uyarınca mala zarar verme suçundan da adli para cezasına hükmetmiştir[23][24]. Mahkeme, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar vermiştir; zira sanıklar zararı gidermemiş ve pişmanlık göstererek sonuçları telafi etmemiştir (bu durumda mala zarar verme suçu için TCK 168’de öngörülen etkin pişmanlık indirimi de uygulanamamıştır)[21][25].

Tutanak Engelleme Eyleminin Hukuki Değerlendirmesi

Yukarıdaki vakıada dikkat çeken husus, kaza tespit tutanağının düzenlenmesini engellemek amacıyla failin sergilediği davranışların hukuki niteliğidir. Trafik kazası sonrası tutulacak tutanak, normalde kazanın sorumluluklarını belirleyen ve sigorta süreçlerini işletmeye yarayan resmi bir belgedir. Kusurlu sürücünün bu tutanağın tutulmasını istememesi anlaşılabilir bir tutum olabilir; ancak bunu sağlamak için şiddet ve baskı kullanması asla meşru görülemez. Olayımızda sanıklar, tutanağın tutulmasını fiilen engellemek için mağdura yönelik zarar verme yoluna başvurmuştur. Bu noktada, tutanağın engellenmesiyle mala zarar verme suçu arasındaki bağ ortaya çıkmaktadır.

Sanığın amacı, tutanak tutulmasını zor kullanarak önlemekti. Bunu yaparken mağdura kasten zarar vererek onu yıldırmaya çalışmıştır. Yırtılan ceket olayı, hukuken basit gibi görünse de sembolik açıdan önemlidir: Fail, tutanağı yazdırmamak için mağdurun şahsına ve malına saldırmayı göze almıştır. Bir giysinin kasten yırtılması, TCK 151 kapsamında “başkasının taşınır malını bozmak, kullanılamaz hale getirmek” fiiline örnek teşkil eder. Nitekim yargılama sonucunda mahkeme de bu eylemi mala zarar verme suçunun konusu olarak kabul etmiştir. Kararda, sanığın mala zarar verme eylemi sabit görülerek TCK 151/1’den cezaya hükmedilirken, “suçun işleniş biçimi, sanığın kastının ağırlığı, güttüğü amaç ve saik” özellikle göz önüne alınmıştır[26]. Bu ifade, failin kastının sıradan bir kast olmadığına, belirli bir amaç uğruna (tutanağı engellemek) yoğun bir iradeyle hareket ettiğine işaret etmektedir. Mahkeme, failin bu bilinçli ve amaçlı tutumunu cezanın belirlenmesinde ağırlatıcı bir unsur olarak değerlendirmiştir.

Burada tartışılması gereken bir soru şudur: Tutanağın tutulmamasının sağlanması, başlı başına mala zarar verme kastını gösterir mi? Tek başına tutanağı imzalamaktan kaçınmak elbette bir mala zarar verme suçu yaratmaz. Fail sadece kaza yerinden kaçsa veya tutanak tutmayalım diye ısrar edip ayrılsa idi, ortada bir ceza suçu değil en fazla trafik kural ihlali veya hukuki sorumluluktan kurtulmaya yönelik bir girişim olurdu. Ne var ki somut olayda fail, tutanak tutulmaması amacını gerçekleştirmek için hukuka aykırı yöntemler kullanmıştır: Mağduru darp etmek, eşyasını (ceketini) tahrip etmek, hakaret ve tehdit ile yıldırmaya çalışmak. Bu fiiller hem vücut dokunulmazlığına hem de mülkiyet hakkına yönelik kasıtlı saldırılardır. Dolayısıyla, failin asıl amacı tutanağı engellemek olsa bile, araç olarak seçtiği yöntemler Türk Ceza Kanunu anlamında bağımsız suçlar oluşturmaktadır. Fail, sonuçta “tutanağı engelledim” diyerek hukuki bir kazanç elde edemediği gibi, kasten yaralama (TCK 86), kasten mala zarar verme (TCK 151) ve hakaret (TCK 125) suçlarından mahkûm olmuştur.

Özellikle mala zarar verme suçu açısından, failin kastı şöyle yorumlanabilir: Sanık, mağdurun ceketini çekip yırtarken, bu fiilin mağdurun malına zarar vereceğini bilerek hareket etmiştir. Belki amacı doğrudan “ceketi yırtmak” değildi, ancak amacı “mağduru engellemek” iken kullandığı yöntem bilinçli olarak mala zarar vermeyi de içeriyordu. Hukukta bu tür durumlar olası kast kapsamında değerlendirilebilir – fail amacına ulaşmak için malın zarar görmesi ihtimalini göze almıştır. Nitekim doktrinde, failin öngördüğü sonucu kabullenerek fiili işlemesi olası kastı, istemeyerek sonuç doğuran davranış ise bilinçli taksiri ifade eder[6]. Somut olayda fail sonuçları (zararı) istemiyorum diyemez; zira bizzat mağdura saldırmış, eşyasını hedef almıştır. Dolayısıyla kasten ve taammüden bir zarar verme durumu mevcuttur.

Mahkeme kararında geçen “kastının ağırlığı, güttüğü amaç ve saik” ibaresi, failin bu eylemi bir anlık refleksle değil belirli bir maksatla yaptığını ortaya koymaktadır[26]. Amaç, kazadaki kusurunun belgelenmesini engelleyerek muhtemel hukuki/finansal sonuçlardan kurtulmaktır. Bu amacı gerçekleştirirken gözettiği saik ise kendini korumak, sorumluluktan kaçınmaktır. Ancak yöntem hukuka aykırı olunca, failin kusurlu iradesi (kastı) tüm netliğiyle ceza yargılamasına yansımıştır. Sonuç olarak, başlangıçta taksirle (istemeyerek) bir kazaya sebep olan kişi, kazadan sonra kasten suç işleyen bir faile dönüşmüştür. Bu dönüşüm, kast unsurunun doğuş anıdır ve mahkeme de bunu tespit ederek gerekli hukuki sonucu doğurmuştur.

Kast Unsurunun Oluşumu ve Uygulamadaki Yansımalar

İncelenen olayda kast unsuru, kazanın hemen akabinde failin sergilediği tutum ve davranışlarla oluşmuştur. İlk çarpma anında kast yoktu; ne var ki fail, çarpmanın sonuçlarıyla yüzleşmemek için bilinçli bir karar alarak suç işlemeyi göze almıştır. Özellikle malvarlığına yönelik kast, mağdurun malına doğrudan zarar vermek suretiyle tezahür etmiştir (ceketin yırtılması). Bu noktada, mala zarar verme suçunun oluşumu açısından zincirleme bir irade söz konusudur: Fail önce kazaya sebep olmuş (taksir), ardından durumu kurtarmak için kasti eylemlerde bulunmuştur. Hukuken, bu iki kısım ayrı değerlendirilir: Kazanın taksirli kısmı için ceza sorumluluğu doğmazken, sonrası için doğmuştur.

Bu tür durumlar uygulamada nadir olmakla birlikte, son yıllarda ceza yargılamasında örneklerine rastlanmaktadır. Maalesef trafikte zaman zaman kazadan sonra tarafların kavga etmesi, birbirlerinin malına zarar vermesi gibi olaylar yaşanabilmektedir. Sürücüler arasındaki münakaşanın şiddete dönüşmesi halinde, sadece mala zarar verme değil kasten yaralama, tehdit, yağma gibi suçlar dahi gündeme gelebilmektedir. Örneğin, Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin bir kararına konu olan olayda maddi hasarlı bir kaza sonrası sanıklar diğer aracın önünü kesip sopa ve şişelerle saldırmış, araca zarar verip para talep etmişler; bu fiiller yağma ve mala zarar verme suçlarından mahkûmiyete konu olmuştur[27][10]. Görüldüğü üzere, trafik kazası sonrasındaki her bilinçli şiddet veya zarar verme eylemi, kazanın basit bir hasarlı kaza olmaktan çıkmasına ve ceza kanunu kapsamına girmesine yol açmaktadır.

Uygulamadaki yansımaları bakımından, bu kararın önemli mesajları bulunmaktadır: Birincisi, hiçbir sürücü kazadan sonra “sinirle yapılan” eylemlerin mazur görüleceğini sanmamalıdır. Kaza stresli bir durum olabilir, ancak hukuka uygun yol bellidir: Tutanak tutmak, anlaşamıyorsanız trafik polisi çağırmak, gerekiyorsa hukuki sürece bırakmak. Aksi takdirde, o anki fevri davranışlar ömür boyu sabıka kaydınıza geçecek suçlar haline gelebilir. İkincisi, mülkiyet hakkının korunması ceza hukuku tarafından ciddiyetle ele alınır. Bir kazazedenin, zararının belgelenmesini engellemek amacıyla malına daha fazla zarar vermek, cezasız kalmaz. Mahkeme, mağdurun aracının hasar görmesi ve bunun resmi kayda geçirilmesinin engellenmesi neticesinde mağdurun uğrayacağı değer kaybını da dolaylı olarak göz önünde tutmuştur. Zira tutanak tutulamadığında mağdur, araç hasarının tazmini için gereken en önemli delilden mahrum kalmıştır. Bu da malın değerine yönelik dolaylı bir zarar anlamına gelir. TCK 151 ışığında, mülkiyet hakkının bu şekilde ihlali de hukuken anlamlı görülmüş ve failin kastı kapsamında değerlendirilmiştir.

Üçüncüsü, ceza yargılamasında etkin pişmanlık ve uzlaşma mekanizmalarının önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır. Mala zarar verme suçu, uzlaşma kapsamında bir suçtur; taraflar anlaşabilseydi, belki de ceza davasına gerek kalmayacaktı. Yine fail, zararı karşılasa (örneğin mağdurun zararını ödeyip gönlünü alsa) idi TCK 168 uyarınca cezasında indirim uygulanabilir, belki hükmün açıklanması geri bırakılabilirdi[28][29]. Ancak somut olayda fail böyle bir girişimde bulunmamış, tam tersine saldırgan tavrını sürdürmüştür. Bu yüzden mahkeme, zararın giderilmediğini belirterek etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanma imkânı olmadığını vurgulamıştır[21]. Sonuç olarak sanık hakkında adli para cezasına hükmedilmiş ve HAGB uygulanmamıştır[30][31]. Bu ceza belki miktar olarak büyük değildir, ancak failin adli siciline işlenmiştir.

Sonuç

Trafik kazaları, kasıtsız olaylar olmakla birlikte, sonrasında tarafların kasıtlı eylemleri işin rengini tamamen değiştirebilmektedir. İncelediğimiz Adana 18. Asliye Ceza Mahkemesi kararı, bu duruma güzel bir örnektir. Kusurlu sürücü, bir anlık hata sonucu meydana gelen hasarı telafi etmek yerine, hatasını örtbas etmek amacıyla şiddet ve mala zarar yolunu seçmiş; böylece aslında önemsiz sayılabilecek bir maddi hasarlı kazayı birden fazla suçun işlendiği bir olaya dönüştürmüştür. Mahkeme de isabetle, kasten yaralama, kasten mala zarar verme ve hakaret suçlarından hüküm kurmuştur. Özellikle mala zarar verme suçu bakımından, kast unsurunun oluşumu dikkat çekicidir: Failin, tutanağı engellemek için mal varlığına saldırması, kastının bulunduğunu ispatlamış ve TCK 151/1 uygulanmıştır.

Bu karar, uygulamada benzer durumlar için emsal niteliğindedir. Trafik kazası mağdurları, böyle bir durumda korkup geri çekilseler dahi hukuki yollarla haklarını aramalıdır; failin cezasız kalmayacağını bilmeleri önemlidir. Diğer yandan sürücüler, kazadan sonra öfkeye kapılıp karşı tarafa zarar vermenin hukuki sonuçlarını hesaba katmalıdır. “Sinirle yaptım” mazereti ceza hukukunda geçerli değildir; kanun herkesin öfkesini kontrol altında tutmasını, medeni kurallara uymasını bekler. Kaza tespit tutanağı ise hukukun taraflara sunduğu bir imkândır; bunu engellemeye çalışmak, hele ki zorbalıkla engellemek, hem suçtur hem de medeni toplum düzenine aykırıdır.

Sonuç olarak, TCK m.151/1 kapsamında mala zarar verme suçu, sıradan bir trafik kazası olgusunun ötesine geçerek, kazadan sonra failin iradi ve hukuka aykırı davranışlarıyla gündeme gelebilir. Kaza anında mevcut olmayan kast unsuru, sonrasındaki eylemlerle doğabilir ve failin cezai sorumluluğunu gerektirir. İncelediğimiz olayda mahkemenin gerekçesi de bu noktaya vurgu yapmaktadır: Fail, kazanın sonuçlarını kayıt altına aldırmamak adına kasten mala zarar vermiş ve böylece mülkiyet hakkına saldırmıştır. Bu tip durumlarda yargı makamları, kast unsuru oluştuğu takdirde tereddütsüz biçimde TCK 151’i uygulamakta ve kamu düzeni ile mağdur haklarını korumaktadır.

Kaynakça: Bu incelemede yer verilen bilgiler, ilgili mahkeme kararı ve iddianameden elde edilen vakıa özetleri ile Türk Ceza Kanunu m.151 hükmü ve konuya ilişkin doktrinel açıklamalara dayanmaktadır. Özellikle Baran Doğan, Fatih Yaşar ve Alparslan Levent gibi ceza hukuku uzmanlarının mala zarar verme suçu üzerine makaleleri[7][32][33] ve Erkan Sarıtaş’ın çalışması[5][34] ile Yargıtay içtihatları[10] ışığında değerlendirmeler yapılmıştır. Bu sayede, somut olay çerçevesinde teorik bilgiler harmanlanarak kast unsurunun nasıl teşekkül ettiği açıklanmıştır. Elde edilen sonuç, “trafik kazası + kasıtlı eylem = ceza sorumluluğu” şeklinde özetlenebilir. Bundan böyle benzer durumlar için hem sürücülere hem de uygulayıcılara ders niteliğinde olan bu karar, hukukun üstünlüğü ve mülkiyet hakkının koruması adına önemli bir örnek teşkil etmektedir.[9][26]


[1] [2] [3] [4] [32] [33] Avukat Alparslan LEVENT - MALA ZARAR VERME SUÇU (TCK MADDE 151)

https://www.alparslanlevent.av.tr/tr/blog/yazilar/mala-zarar-verme-sucu-tck-madde-151

[5] [6] [34] Microsoft Word - tez.doc

https://nek.istanbul.edu.tr/ekos/TEZ/44978.pdf

[7] [8] [28] [29] Mala Zarar Verme Suçu ve Cezası

https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/mala-zarar-verme-sucunun-cezasi.html

[9] Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ...

https://firatgultekin.com.tr/karayollari-motorlu-araclar-zorunlu-mali-sorumluluk-sigortasi-kapsaminda-sigorta-ettirene-rucu/

[10] [27] Yargıtay - Yağma - mala zarar verme - Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2016/312 Esas 2019/584 Karar Sayılı İlamı

https://www.ictihatlar.com.tr/ictihatdetay-5655-6cezadairesi-Yargitay-6-Ceza-Dairesi-2016-312-Esas-2019-584-Karar-Sayili-Ilami.html

https://onurkucukyetim.av.tr/