Trafik
kazaları sonrasında kazaya karışan kusurlu sürücünün, kaza tespit tutanağı
düzenlenmesini fiziksel veya psikolojik baskıyla engellemesi son dönemde ceza
yargılamasında tartışma konusu olmuştur. Özellikle, bir maddi hasarlı trafik
kazasının sıradan kaza sınırlarını aşıp mala zarar verme suçu
(TCK m.151/1) kapsamına girip girmeyeceği ve bu durumda kast unsurunun
oluşup oluşmadığı merak edilmektedir. Bu makalede, Adana 18. Asliye Ceza
Mahkemesi’nin 08/04/2025 tarihli kararında (2025/135 E., 2025/181 K.) ele
alınan somut olay üzerinden bu mesele incelenecektir. Söz konusu kararda, kazaya
sebebiyet veren sürücünün, olay sonrası üçüncü şahısları çağırarak mağdura
baskı ve şiddet uygulaması; bunun sonucunda mağdur aracının zarar görmesi ve
tutanağın tutulmasının engellenmesi bir bütün olarak değerlendirilmiş; failin
mala zarar verme suçunda aranan kast unsurunu gerçekleştirdiği kabul edilerek
mahkûmiyetine hükmedilmiştir. Makalede, bu karar ışığında TCK m.151’de
düzenlenen mala zarar verme suçunun unsurları ve özellikle kast (kasıt)
unsuru üzerinde durulacak; trafikteki bir maddi hasarlı kazanın hangi
hallerde ceza hukuku kapsamına gireceği doktrinel bakışla analiz edilecektir.
Ayrıca ilgili iddianame (Adana C.Başsavcılığı 2025/2942 E., 2025/2263
İddianame) ve gerekçeli karar içeriğine dayanılarak örneklemeli bir
değerlendirme yapılacak; hukukçular, uygulayıcılar ve genel kamuoyu için
aydınlatıcı bir üslupla çözümlemeler sunulacaktır.
Türk Ceza Kanunu’nun 151. maddesi, mala zarar verme suçunu
düzenlemektedir. Kanun metnine göre: “Başkasının taşınır veya
taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan,
kullanılamaz hale getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikayeti üzerine,
dört aydan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır”[1]. Bu suçun basit hali şikâyete tabi olup cezası 4 ay ila 3 yıl hapis
veya adlî para cezasıdır[1]. Kanunun devamındaki 152. madde ise suçu daha ağır cezayı gerektiren nitelikli
hallerini belirtir (örneğin kamu malına zarar verme, yakarak zarar verme
gibi durumlar)[2][3], ancak somut konumuz açısından TCK 151/1’deki basit şekil esastır.
Mala zarar verme suçunun unsurlarından en
önemlisi manevi unsurdur (kast). Kanun koyucu, bu fiilin ancak kasten
işlenebileceğini öngörmüştür. Başka bir deyişle fail, başkasının malına zarar
verme fiilini bilerek ve isteyerek gerçekleştirmelidir; failin bu fiili
bilmeyerek veya istemeyerek yapması halinde suç oluşmaz[4]. Doktrinde de vurgulandığı üzere, TCK m.151’de tanımlanan fiillerin taksirle
(dikkatsizlikle) işlenmesi cezai sorumluluk doğurmaz; mala zarar verme
suçunun manevi unsuru kasttır[5]. Kastın varlığı halinde doğrudan kast veya olası kast şeklinde
gerçekleşebilir[4]. Yani fail, zarar verici neticeyi istemese bile davranışıyla öngördüğü
zararı kabullenmiş (olası kast) olsa dahi kasten hareket ettiği kabul
edilebilir. Buna karşılık bilinçli taksir (sonucu öngörüp istememe)
durumunda mala zarar verme suçu oluşmaz, zira kanunen bu suç taksirle
işlenebilen bir suç tipi değildir[6].
Mala zarar verme suçunda korunan hukuki değer mülkiyet hakkıdır.
Bu kapsamda kanun, sadece malın fiziken tahrip olmasını değil, malın değerinin
ve kullanım amacının da korunmasını hedefler[7]. Yargıtay kararları da, malın bütünüyle yok olması kadar değerinin
düşürülmesi veya amacına uygun kullanımının önemli ölçüde engellenmesi
hallerini de bu suç kapsamında değerlendirmektedir[7]. Dolayısıyla, bir malın fiziksel zarara uğraması şart değildir;
malın ekonomik değerine veya işlevine kayda değer bir zarar verilmesi de mala
zarar verme suçu kapsamında görülebilir[7]. Suçun oluşumu için özel bir saik aranmamakta, genel kast
yeterli kabul edilmektedir; failin belirli bir amaçla hareket etmesi şart
değildir[8]. Örneğin bir kimsenin öfkeyle başkasının eşyasını kırması da, zarar
verme kastı özel bir plan gütmese bile, bu suçu oluşturur.
Trafik kazaları hukukî bakımdan çoğunlukla taksir
(ihmal, dikkatsizlik) kapsamında ele alınır. Kaza ile kasıt kavramları
birbiriyle zıttır; kaza istem dışı meydana gelirken kasıt bilerek ve isteyerek
hareket etmeyi ifade eder[9]. Nitekim, “kasten kaza yapılmaz” denilerek, tipik bir trafik
kazasında sürücünün kasti suç işlemediği vurgulanır[9]. Bu sebeple maddi hasarla sonuçlanan bir trafik kazasında, failin
kusuru tedbirsizlik veya dikkatsizlik ise, ortaya çıkan mal zararı kural
olarak ceza kanunu kapsamında suç teşkil etmez. Böyle durumlarda zarar görenin
başvurabileceği yol, özel hukuk (tazminat) ve sigorta
mekanizmalarıdır. Zorunlu mali sorumluluk sigortası da (trafik sigortası) bu
tip kazalardaki maddi zararları karşılamak üzere devrededir[9].
Ancak, her ne kadar kazaya sebebiyet veren eylem kasti değilse de, kaza
sonrasındaki davranışlar ceza hukuku açısından ayrı değerlendirmeye tabi
olabilir. Eğer kazadan sonra sürücü bilerek ve isteyerek bazı fiiller
gerçekleştirirse (örneğin delilleri yok etmek, kasten ilave zarar vermek,
şiddet kullanmak vb.), bu fiiller bağımsız suçlar oluşturabilir. Özetle: Maddi
hasarlı bir trafik kazası tek başına “mala zarar verme” suçu değildir,
çünkü ortada kast yoktur. Fakat kazayı takip eden süreçte failin kastını ortaya
koyan eylemler varsa, sıradan bir kaza olayı ceza hukuku bakımından farklı
bir niteliğe bürünebilir.
Bu noktada iki örnek senaryo arasında ayrım yapmak faydalı olacaktır:
Özetle, trafik kazası sonrasındaki kasıtlı fiiller, kazanın
başlangıçta istemeden meydana gelmiş olmasından bağımsız şekilde
değerlendirilir. Kaza anında bulunmayan kast unsuru, kazadan sonra failin iradi
davranışlarıyla ortaya çıkabilir ve bu durumda ceza sorumluluğu doğar.
İnceleme konumuz olan Adana 18. Asliye Ceza Mahkemesi kararındaki olay,
yukarıda değinilen senaryo 2’nin çarpıcı bir örneğini sunmaktadır. Müşteki
(mağdur), aracını Adana ili Seyhan ilçesinde bir hastane
otoparkına park etmiştir. Sanık, kendi aracıyla park
alanında manevra yaparken park halindeki araca çarparak maddi hasara sebep olmuştur[11]. Kaza sonrası taraflar arasında, olması gerektiği gibi maddi hasarlı
kaza tespit tutanağı düzenlenmesi konusunda görüşme başlamıştır. Ancak, sanık bu tutanağın tutulmasını istememiş; aracın tamir masraflarını
kendilerinin karşılayacağını söyleyerek resmi prosedürü atlamaya çalışmıştır
(muhtemelen sigorta hasarsızlık kaydının bozulmaması veya kusur tespitinden
kaçınma amacıyla).
Bu esnada, sanığın yanında bulunan akrabası olaya dahil olmuştur. Mağdur, kaza tutanağını usulüne uygun tutmakta kararlı davranınca tansiyon yükselmiştir.
Yaşanan bu olay neticesinde Cumhuriyet savcılığı tarafından hazırlanan iddianame,
olayı özetleyerek sanığın “mala zarar verme” suçunu işlediğini ileri sürmüştür[17][18]. İddianamede atıf yapılan deliller arasında mağdur beyanı, tanık
ifadeleri, güvenlik kamerası görüntüleri, fotoğraflar ve görgü/zarar tespit
tutanakları yer almaktadır[19]. Taraflar uzlaştırma kapsamında görüşmüş ancak uzlaşma
sağlanamamıştır; mağdurun uğradığı maddi zarar (araç hasarı) sanıklarca karşılanmadığı için şikâyet devam etmiştir[21].
Adana 18. Asliye Ceza Mahkemesi, basit yargılama usulüyle yürüttüğü
yargılama sonucunda, sanığın üzerine atılı mala zarar verme suçu sabit görmüştür. Mahkeme, sanık hakkında TCK 151/1 uyarınca mala zarar verme suçundan da adli para
cezasına hükmetmiştir[23][24]. Mahkeme, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar vermiştir; zira sanıklar
zararı gidermemiş ve pişmanlık göstererek sonuçları telafi etmemiştir (bu
durumda mala zarar verme suçu için TCK 168’de öngörülen etkin pişmanlık
indirimi de uygulanamamıştır)[21][25].
Yukarıdaki vakıada dikkat çeken husus, kaza tespit tutanağının
düzenlenmesini engellemek amacıyla failin sergilediği davranışların hukuki
niteliğidir. Trafik kazası sonrası tutulacak tutanak, normalde kazanın
sorumluluklarını belirleyen ve sigorta süreçlerini işletmeye yarayan resmi bir
belgedir. Kusurlu sürücünün bu tutanağın tutulmasını istememesi
anlaşılabilir bir tutum olabilir; ancak bunu sağlamak için şiddet ve baskı
kullanması asla meşru görülemez. Olayımızda sanıklar, tutanağın tutulmasını
fiilen engellemek için mağdura yönelik zarar verme yoluna
başvurmuştur. Bu noktada, tutanağın engellenmesiyle mala zarar verme suçu
arasındaki bağ ortaya çıkmaktadır.
Sanığın amacı, tutanak tutulmasını zor kullanarak
önlemekti. Bunu yaparken mağdura kasten zarar vererek onu yıldırmaya
çalışmıştır. Yırtılan ceket olayı, hukuken basit gibi görünse de
sembolik açıdan önemlidir: Fail, tutanağı yazdırmamak için mağdurun şahsına ve
malına saldırmayı göze almıştır. Bir giysinin kasten yırtılması, TCK 151
kapsamında “başkasının taşınır malını bozmak, kullanılamaz hale getirmek”
fiiline örnek teşkil eder. Nitekim yargılama sonucunda mahkeme de bu eylemi mala
zarar verme suçunun konusu olarak kabul etmiştir. Kararda, sanığın mala
zarar verme eylemi sabit görülerek TCK 151/1’den cezaya hükmedilirken, “suçun
işleniş biçimi, sanığın kastının ağırlığı, güttüğü amaç ve saik” özellikle
göz önüne alınmıştır[26]. Bu ifade, failin kastının sıradan bir kast olmadığına, belirli bir
amaç uğruna (tutanağı engellemek) yoğun bir iradeyle hareket ettiğine işaret
etmektedir. Mahkeme, failin bu bilinçli ve amaçlı tutumunu cezanın
belirlenmesinde ağırlatıcı bir unsur olarak değerlendirmiştir.
Burada tartışılması gereken bir soru şudur: Tutanağın tutulmamasının
sağlanması, başlı başına mala zarar verme kastını gösterir mi? Tek başına
tutanağı imzalamaktan kaçınmak elbette bir mala zarar verme suçu yaratmaz. Fail
sadece kaza yerinden kaçsa veya tutanak tutmayalım diye ısrar edip ayrılsa idi,
ortada bir ceza suçu değil en fazla trafik kural ihlali veya hukuki
sorumluluktan kurtulmaya yönelik bir girişim olurdu. Ne var ki somut olayda
fail, tutanak tutulmaması amacını gerçekleştirmek için hukuka aykırı
yöntemler kullanmıştır: Mağduru darp etmek, eşyasını (ceketini) tahrip
etmek, hakaret ve tehdit ile yıldırmaya çalışmak. Bu fiiller hem vücut
dokunulmazlığına hem de mülkiyet hakkına yönelik kasıtlı saldırılardır.
Dolayısıyla, failin asıl amacı tutanağı engellemek olsa bile, araç olarak
seçtiği yöntemler Türk Ceza Kanunu anlamında bağımsız suçlar oluşturmaktadır.
Fail, sonuçta “tutanağı engelledim” diyerek hukuki bir kazanç elde edemediği
gibi, kasten yaralama (TCK 86), kasten mala zarar verme (TCK 151)
ve hakaret (TCK 125) suçlarından mahkûm olmuştur.
Özellikle mala zarar verme suçu açısından, failin kastı şöyle
yorumlanabilir: Sanık, mağdurun ceketini çekip yırtarken, bu fiilin
mağdurun malına zarar vereceğini bilerek hareket etmiştir. Belki amacı doğrudan
“ceketi yırtmak” değildi, ancak amacı “mağduru engellemek” iken kullandığı yöntem
bilinçli olarak mala zarar vermeyi de içeriyordu. Hukukta bu tür durumlar olası
kast kapsamında değerlendirilebilir – fail amacına ulaşmak için malın zarar
görmesi ihtimalini göze almıştır. Nitekim doktrinde, failin öngördüğü sonucu
kabullenerek fiili işlemesi olası kastı, istemeyerek sonuç doğuran davranış ise
bilinçli taksiri ifade eder[6]. Somut olayda fail sonuçları (zararı) istemiyorum diyemez; zira bizzat
mağdura saldırmış, eşyasını hedef almıştır. Dolayısıyla kasten ve taammüden
bir zarar verme durumu mevcuttur.
Mahkeme kararında geçen “kastının ağırlığı, güttüğü amaç ve saik”
ibaresi, failin bu eylemi bir anlık refleksle değil belirli bir maksatla
yaptığını ortaya koymaktadır[26]. Amaç, kazadaki kusurunun belgelenmesini engelleyerek muhtemel
hukuki/finansal sonuçlardan kurtulmaktır. Bu amacı gerçekleştirirken gözettiği
saik ise kendini korumak, sorumluluktan kaçınmaktır. Ancak yöntem hukuka aykırı
olunca, failin kusurlu iradesi (kastı) tüm netliğiyle ceza yargılamasına
yansımıştır. Sonuç olarak, başlangıçta taksirle (istemeyerek) bir kazaya sebep
olan kişi, kazadan sonra kasten suç işleyen bir faile dönüşmüştür. Bu
dönüşüm, kast unsurunun doğuş anıdır ve mahkeme de bunu tespit ederek gerekli
hukuki sonucu doğurmuştur.
İncelenen olayda kast unsuru, kazanın hemen akabinde failin
sergilediği tutum ve davranışlarla oluşmuştur. İlk çarpma anında kast yoktu; ne
var ki fail, çarpmanın sonuçlarıyla yüzleşmemek için bilinçli bir karar
alarak suç işlemeyi göze almıştır. Özellikle malvarlığına yönelik kast,
mağdurun malına doğrudan zarar vermek suretiyle tezahür etmiştir (ceketin
yırtılması). Bu noktada, mala zarar verme suçunun oluşumu açısından zincirleme
bir irade söz konusudur: Fail önce kazaya sebep olmuş (taksir), ardından durumu
kurtarmak için kasti eylemlerde bulunmuştur. Hukuken, bu iki kısım ayrı
değerlendirilir: Kazanın taksirli kısmı için ceza sorumluluğu doğmazken,
sonrası için doğmuştur.
Bu tür durumlar uygulamada nadir olmakla birlikte, son yıllarda ceza
yargılamasında örneklerine rastlanmaktadır. Maalesef trafikte zaman zaman
kazadan sonra tarafların kavga etmesi, birbirlerinin malına zarar vermesi gibi
olaylar yaşanabilmektedir. Sürücüler arasındaki münakaşanın şiddete dönüşmesi
halinde, sadece mala zarar verme değil kasten yaralama, tehdit, yağma
gibi suçlar dahi gündeme gelebilmektedir. Örneğin, Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin
bir kararına konu olan olayda maddi hasarlı bir kaza sonrası sanıklar diğer
aracın önünü kesip sopa ve şişelerle saldırmış, araca zarar verip para talep
etmişler; bu fiiller yağma ve mala zarar verme suçlarından mahkûmiyete
konu olmuştur[27][10]. Görüldüğü üzere, trafik kazası sonrasındaki her bilinçli şiddet
veya zarar verme eylemi, kazanın basit bir hasarlı kaza olmaktan çıkmasına
ve ceza kanunu kapsamına girmesine yol açmaktadır.
Uygulamadaki yansımaları bakımından, bu
kararın önemli mesajları bulunmaktadır: Birincisi, hiçbir sürücü kazadan sonra “sinirle
yapılan” eylemlerin mazur görüleceğini sanmamalıdır. Kaza stresli bir durum
olabilir, ancak hukuka uygun yol bellidir: Tutanak tutmak, anlaşamıyorsanız
trafik polisi çağırmak, gerekiyorsa hukuki sürece bırakmak. Aksi takdirde, o
anki fevri davranışlar ömür boyu sabıka kaydınıza geçecek suçlar haline
gelebilir. İkincisi, mülkiyet hakkının korunması ceza hukuku tarafından
ciddiyetle ele alınır. Bir kazazedenin, zararının belgelenmesini engellemek
amacıyla malına daha fazla zarar vermek, cezasız kalmaz. Mahkeme, mağdurun
aracının hasar görmesi ve bunun resmi kayda geçirilmesinin engellenmesi
neticesinde mağdurun uğrayacağı değer kaybını da dolaylı olarak göz
önünde tutmuştur. Zira tutanak tutulamadığında mağdur, araç hasarının tazmini
için gereken en önemli delilden mahrum kalmıştır. Bu da malın değerine yönelik
dolaylı bir zarar anlamına gelir. TCK 151 ışığında, mülkiyet hakkının bu şekilde
ihlali de hukuken anlamlı görülmüş ve failin kastı kapsamında
değerlendirilmiştir.
Üçüncüsü, ceza yargılamasında etkin pişmanlık ve uzlaşma
mekanizmalarının önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır. Mala zarar verme suçu, uzlaşma
kapsamında bir suçtur; taraflar anlaşabilseydi, belki de ceza davasına gerek
kalmayacaktı. Yine fail, zararı karşılasa (örneğin mağdurun zararını ödeyip
gönlünü alsa) idi TCK 168 uyarınca cezasında indirim uygulanabilir, belki
hükmün açıklanması geri bırakılabilirdi[28][29]. Ancak somut olayda fail böyle bir girişimde bulunmamış, tam tersine
saldırgan tavrını sürdürmüştür. Bu yüzden mahkeme, zararın giderilmediğini
belirterek etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanma imkânı olmadığını
vurgulamıştır[21]. Sonuç olarak sanık hakkında adli para cezasına hükmedilmiş ve HAGB uygulanmamıştır[30][31]. Bu ceza belki miktar olarak büyük değildir, ancak failin adli
siciline işlenmiştir.
Trafik
kazaları, kasıtsız olaylar olmakla birlikte, sonrasında tarafların kasıtlı
eylemleri işin rengini tamamen değiştirebilmektedir. İncelediğimiz Adana
18. Asliye Ceza Mahkemesi kararı, bu duruma güzel bir örnektir. Kusurlu sürücü,
bir anlık hata sonucu meydana gelen hasarı telafi etmek yerine, hatasını örtbas
etmek amacıyla şiddet ve mala zarar yolunu seçmiş; böylece aslında
önemsiz sayılabilecek bir maddi hasarlı kazayı birden fazla suçun işlendiği bir
olaya dönüştürmüştür. Mahkeme de isabetle, kasten yaralama, kasten
mala zarar verme ve hakaret suçlarından hüküm kurmuştur. Özellikle
mala zarar verme suçu bakımından, kast unsurunun oluşumu dikkat
çekicidir: Failin, tutanağı engellemek için mal varlığına saldırması, kastının
bulunduğunu ispatlamış ve TCK 151/1 uygulanmıştır.
Bu
karar, uygulamada benzer durumlar için emsal niteliğindedir. Trafik
kazası mağdurları, böyle bir durumda korkup geri çekilseler dahi hukuki
yollarla haklarını aramalıdır; failin cezasız kalmayacağını bilmeleri
önemlidir. Diğer yandan sürücüler, kazadan sonra öfkeye kapılıp karşı tarafa
zarar vermenin hukuki sonuçlarını hesaba katmalıdır. “Sinirle yaptım” mazereti
ceza hukukunda geçerli değildir; kanun herkesin öfkesini kontrol altında
tutmasını, medeni kurallara uymasını bekler. Kaza tespit tutanağı ise hukukun
taraflara sunduğu bir imkândır; bunu engellemeye çalışmak, hele ki zorbalıkla
engellemek, hem suçtur hem de medeni toplum düzenine aykırıdır.
Sonuç
olarak, TCK m.151/1 kapsamında mala zarar verme suçu, sıradan bir trafik
kazası olgusunun ötesine geçerek, kazadan sonra failin iradi ve hukuka
aykırı davranışlarıyla gündeme gelebilir. Kaza anında mevcut olmayan kast
unsuru, sonrasındaki eylemlerle doğabilir ve failin cezai sorumluluğunu
gerektirir. İncelediğimiz olayda mahkemenin gerekçesi de bu noktaya vurgu
yapmaktadır: Fail, kazanın sonuçlarını kayıt altına aldırmamak adına kasten
mala zarar vermiş ve böylece mülkiyet hakkına saldırmıştır. Bu tip
durumlarda yargı makamları, kast unsuru oluştuğu takdirde tereddütsüz biçimde
TCK 151’i uygulamakta ve kamu düzeni ile mağdur haklarını korumaktadır.
Kaynakça: Bu incelemede yer verilen bilgiler, ilgili mahkeme kararı ve
iddianameden elde edilen vakıa özetleri ile Türk Ceza Kanunu m.151 hükmü ve
konuya ilişkin doktrinel açıklamalara dayanmaktadır. Özellikle Baran Doğan,
Fatih Yaşar ve Alparslan Levent gibi ceza hukuku uzmanlarının mala zarar verme
suçu üzerine makaleleri[7][32][33] ve
Erkan Sarıtaş’ın çalışması[5][34]
ile Yargıtay içtihatları[10]
ışığında değerlendirmeler yapılmıştır. Bu sayede, somut olay çerçevesinde
teorik bilgiler harmanlanarak kast unsurunun nasıl teşekkül ettiği
açıklanmıştır. Elde edilen sonuç, “trafik kazası + kasıtlı eylem = ceza
sorumluluğu” şeklinde özetlenebilir. Bundan böyle benzer durumlar için hem
sürücülere hem de uygulayıcılara ders niteliğinde olan bu karar, hukukun
üstünlüğü ve mülkiyet hakkının koruması adına önemli bir örnek
teşkil etmektedir.[9][26]
[1] [2] [3] [4] [32] [33] Avukat Alparslan LEVENT - MALA ZARAR VERME SUÇU (TCK MADDE 151)
https://www.alparslanlevent.av.tr/tr/blog/yazilar/mala-zarar-verme-sucu-tck-madde-151
[5] [6] [34] Microsoft Word - tez.doc
https://nek.istanbul.edu.tr/ekos/TEZ/44978.pdf
[7] [8] [28] [29] Mala Zarar Verme Suçu ve Cezası
https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/mala-zarar-verme-sucunun-cezasi.html
[9] Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ...
[10] [27] Yargıtay - Yağma - mala zarar verme - Yargıtay 6. Ceza Dairesi
2016/312 Esas 2019/584 Karar Sayılı İlamı